Ana Sayfa Litera Doğazede

Doğazede

Doğazede

Yazının başlığını görünce, ülkece içinden geçmekte olduğumuz felaketlerin etkisiyle; deprem, sel gibi doğa olaylarını kastederek “doğazede” kelimesini kullandığımı düşünmüş olabilirsiniz. Dolaylı bir etkisi varsa da, bu kelimeyi üretmemin sebebi; Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış, geleceğe hazırlanan çocuklara “özel” eğitim veren Doğa Koleji yapısıdır. Yani bu kelimeyi son günlerde Doğa Koleji’nin içinde olmaktan zarar gören tüm insanlar için kullanıyorum.

Zaten “doğazede” kelimesinin anlamını en iyi, şu anda çocuğunu Doğa Koleji’nde okutan bir veli bilir. Hatta sadece veliler değil, bence Doğa Kolejlerinde çalışan yöneticiler, öğretmenler ve diğer çalışanların da her biri birer “Doğazede”. Çünkü resmen bir aydır velisi, öğrencisi, öğretmeni, yöneticisi, çalışanı; kısaca kendini Doğa ailesinden hisseden BİZ’ler, resmen çile çekiyoruz. Üstelik düne kadar akıbetimizin ne olacağını bilmeden geçirdik günlerimizi. Binalar olarak hala ayakta duruyorlar belki ama Doğa Koleji’nin 9 kampüsünün dengesi bozuldu ve yıkıma uğradı. Eminim ki diğer kampüsler de bu “mecazi” yıkımdan kötü etkileniyordur.

Her ne kadar çocuklarımızın aldığı eğitim devam etse de, Doğa Koleji yapısına olan güvenimiz darmadağın oldu. Veliler olarak genel anlamda kurumla işbirliği içindeki tutumumuz bozuldu. Sanki fazla katları olan bir binanın enkazı altında kaldık da, yaşam mücadelesi vermeye çalışıyoruz. O binanın yüreğimize ve aklımıza sert betonlar gibi düşen parçalarından kurtulmaya çalışan depremzedeler gibiyiz adeta. Bize yeterli açıklama yapılmayıp karanlıkta kaldığımızdan ve tüm parçaları göremediğimizden; sadece o kadar mı, üzerimize daha başka binalar da yıkıldı mı ya da yıkılacak mı, onu da bilmiyoruz henüz. En çok da, konunun duygusunu verebilmek adına verdiğim bu örneğin eğitimin sürdüğü bir anda fiziksel anlamda gerçek olmasından korkuyoruz.

Basına da yansıdığı için çok detaya girmeyeceğim ama bizim velilerin son bir aylık konu başlıklarını özetlemeye çalışırsam; 9 kampüs binasının depreme dayanıklı olmadığına dair İTÜ raporları olması, o raporların yok sayılarak bu binalar için geçen sene özel bir firmadan sağlam raporları alınması, alınan bu özel firma raporlarının sahte olduğu iddiası, alınan bu özel firma raporlarının sahte olduğunu kabul etmeyen kurumun İTÜ raporlarının sahte olduğunun iddiası, özel firmanın verdiği raporları 6 Şubat Deprem’inden hemen sonra belediyeye verdiği dilekçeyle geri çektiği iddiası ve “Allahım Game Of Thrones’un içine düştüm, bir sonraki episode’da beni ne bekliyor acaba?” dedirten özel firmanın oldukça tuhaf itiraf mektubu, hadi sağlam raporlarına güveneceğin tuttu diyelim binalara ait insanı endişeye sokan çatlak görüntüleri…

Bu iddialar üzerine binlerce veli, çocuklarının sağlam binalarda okuması adına çözüm bulmak için kendi çapınca uğraş veriyor ama düne kadar çözüm bulunmadığı için hepimiz bir aydır çok huzursuzuz, yorgunuz, kızgınız. Sıkıntı içinde yarım yamalak verimsiz uykularla geçirdik günlerimizi. Kalbimiz kırık. Aklımız darmadağınık. Üç gün önce üç kampüs için başka kampüslere nakil çözümü bulundu ama iddialar hala aydınlanmadı. Ayrıca başka kampüse nakil demek başka bir güzergaha çocuğunu göndermek demek ve bir sürü veli için bu maddi manevi başka sıkıntılar getirdi. Ben zaten kızımı servisle okula yolladığım için anladığım kadarıyla en şanslı velilerden biriyim. Okula çok yakın oturmuyordum şimdi mesafe iki katına çıktı ama bazı veli arkadaşlarımın yol konusu onlara o kadar sıkıntı oldu ki, sesimi çıkarmadan şükürdeyim. Dolayısıyla üç kampüsün bina olayı çözüldü ama diğer detaylar çözülmediği için çektiğimiz çile bitmedi, bitmiyor. Seneye ne olacağı ve diğer 6 kampüsün akıbeti ise hiç bilinmiyor. Tek rızamız pazartesi gününden itibaren çocuklarımızın en azından daha güvenli olduğunu düşündüğümüz bir çatı altında eğitim alacaklarını bilmek.

Bugüne kadar bazılarımız, enkaz altından “Sesimizi Duyan Var Mı?” diye bağırırcasına sosyal medya ve basını değerlendirmek için uğraş verdi. Bazılarımız -adalete olan inancını güçlü tutmaya çalışarak- hukuksal yollara başvurdu. Bazılarımız her ikisini de yaptı. Bazılarımız ne yapacağını bilmez bir şekilde olayları takip etti ve iyi bir çözüme ulaşmayı bekledi. Bazılarımız ise inancını tamamen kaybettiği için kararını verip, çocuğunu çoktan Doğa Koleji’nden aldı ve kendilerine başka bir yol çizdi bile.

Yazan biri olarak ben bugüne kadar sustum. Ne sosyal medyada ne de bir yazımda bu konuya hiç değinmedim. Kendimi sakin kalmaya zorlayarak sürecin nasıl gelişeceğini izlemeye çalıştım. 15 Mart’ta bize çözümle geleceklerini söylemişlerdi. O da E-Doğa üzerinden gelen yazılı bir bildiriyle yapılmıştı. İşte ben de bugüne kadar nasıl çözüm sunacaklarını bekledim. Ya sabır, ya sabır diye diye bekledim. Belki her şey göründüğü gibi değildir, sonuçta birdenbire ülke olarak bir krizin içine girdik ve belki gerçekten güven verici bir yaklaşım izlerler diyerek umut ettim. Yüzde yüz emin olmadan, Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış bu kadar yaygın ve iyi eğitim verdiğini düşündüğüm bir kurumun itibarsızlaşması çorbasına benim de tuzum karışsın istemedim. Ayrıca yıllardır izlediğim bir yol var. Olumsuz şeyleri eleştirmek yerine, objektifimi yapılan iyi şeylere çevirip, onları yansıtmayı ve büyütmeyi kendime amaç edindim. Bu çizgiden çıkmak istemediğim halde artık dayanamıyorum ve sormak istiyorum?

Geçen sene okulu devir aldıklarında yaptıkları gibi, kendilerini anlatmak için; internet üzerinde tüm velilere açık bir toplantı ayarlamak, samimi bir şekilde bizi bilgilendirmek bu kadar mı zordu?

Aslına bakarsanız Doğazedeler olarak bizler, ne yazık ki olan tüm gelişmelerden cep telefonlarımızdaki grupların aracılığıyla haberdar olmaya çalışıyoruz. Herkes birbirine soruyor ihtiyacı olan bilgiyi? Çünkü ısrarla belirttiğim gibi kurum bizi adam akıllı bilgilendirmiyor. Anladığım kadarıyla okul idaresindeki yöneticiler de kararları bizimle aynı anda öğreniyor. Belli ki kurum için; 8 Mart Kadınlar Günü’nde tüm kadın velilere tebrik mesajı göndermek, bir anne olan aynı kadının bilgilenme ihtiyacını karşılamaktan çok daha önemli. Veliler olarak halimizi çocukların en sevdiği tekerlemeye benzetiyorum.

– Veli, veli! Hu, hu! Haber geldi mi?
– Geldi
– Ne geldi?
– Nakil, makil
– Kime, kime?
– Sana, bana
– Başka kime?
– Kara kediye
– Kara kedi nerede?
– Ağaca çıktı
– Ağaç nerede?
– Balta kesti
– Balta nerede?
– Suya düştü.
– Su nerede?
– İnek içti.
– İnek nerede?
– Dağa kaçtı.
– Dağ nerede?
– Yandı, bitti kül oldu.

İronik ve abartılı gelebilir ama bence içinde olduğumuz durumu çok iyi özetliyor. Ayrıca yaşanan son felaketlerde de görüyoruz ki, ülke olarak da haberleri benzer nedenlerden ötürü en çok sosyal medyadan almaya çalışıyoruz. Dolayısıyla sadece bizim konumuzla ilgili değil, toplum olarak “bilgi” ışığında ilerlemezsek, iletişimin geleceği nokta ancak bu tekerleme gibi olur.

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl