Ana Sayfa Litera DÜN’ÜN ve YARIN’IN KAPISINI ARALAMAK

DÜN’ÜN ve YARIN’IN KAPISINI ARALAMAK

DÜN’ÜN ve YARIN’IN KAPISINI ARALAMAK

kapı aralığından” ŞİİR KİTABI ÜSTÜNE

İnsan kısa yaşamında en az bir kez “öteki”leştirilmeye maruz kalmıştır. Sınıfta, dolmuşta, pasaport sırasında, meydanlarda, karakolda veyahut işkencehanelerde. Mekanın öneminin ötekileştirmenin şiddeti ile orantılı olmasını bir kenara bırakırsak her insanın bu çağda en az bir kere maruz kaldığı ötekileştirmeyi bilerek ya da bilmeyerek bir başkasına yapması aklın neresine sığmakta?

Utkun Büyükaşık’ın Nezih-Er yayınlarından çıkan “Kapı Aralığından” başlıklı şiir kitabı yeryüzünün bütün “öteki”lerine bir selamla başlıyor. Daha doğrusu ağırbaşlı rediflerden, uyaklardan oluşan bir unutmama armağanıyla. Şair, ülkemizin yakın tarihinin en büyük ötekileştirme ve ötekileri yok etme karanlığının, vicdanı olan herkesin unutmayacağı, unutmaması gereken acı dolu anlarını hatırlattığı dizelerle kuruyor şiirini. Çocukların son sözlerinin “anne elma kokusu geliyor” olduğu Halepçe, evinden sadece 200 metre uzaklaştığı için patlamaya kurban giden Ceylan çocuk, masum gülüşlü çocukların dansının, savaş tanrısının sesiyle kesildiği Suruç, otel odalarından hala yanık utanç kokuları gelen Sivas, gar duvarlarında asılı kalmış zamanın insanın kalbine yüzlerce yara açtığı 10 Ekim Ankara patlaması, buzdolabına sığdırılmış bedenler… Özetle “saçlara aklar düşüren günler”in açtığı yaraların izleri, düşün ve yalınlığın kapı aralığı olan şairin gözünden, yüreğinden ulaşıyor okura… Kitapta, Behçet Aysan, Nazım Hikmet, Turgut Uyar, İsmail Uyaroğlu, Hakan Savlı da dizeleriyle kapı aralığından katılıyorlar bu unutmama, unutturmama, tarihe not düşürme vicdanına.

ecelimizle ölmek yasaktı hep

buydu bize çizilen tarihin resmi

ortasından yırtılan

özgürlük kitabının

altı kanla çizili

………………………………

nerde bir saat görsem

asılı duvarında garın

sızlar içim

yüzlerce yaradır kalbim

edindiği o kanlı günden

…………………………………..

anne elma kokusu geliyor”

der demez vurulan çocuklardır gençliğimiz

………………………………………

şuraya bir uyak koyun

ya da ağırbaşlı bir redif

anımsansın diye çığlığı

soluksuz bırakılan her ötekinin

Büyükaşık’ın şiiri, yaşamın yanlış zamanlarda sorgulandığında, cevapların yanıtlanamayacağı bir dünyadan seslenir okuruna. Cevaplanamayan her yaşam, yalnızlığa adanacak bir sunaktır yalnızca. Oysa biliriz ki kurban belki bir avluda yıllar önce terk ettiği bir zamanın özlemini dindirmeye çalışmaktadır sadece:

aldım ellerimi

bıraktım sonra

zamanın dingin avlusuna

Ve yine biliriz ki bir kenti zengin kılan şairlerin dizeleridir. Kimi kentler kelimelerle linç edilirken kimi kentler ise dizelerle boyanır umudun, yarının rengine. Ama asıl umut, o kentte bir şairin çocukların mutsuzluğa uyanmaması için yazdığı dizelerde saklıdır:

ekranlardan sarkan buzlar ülkesidir ülkemiz

erken vakitlerde

mutsuzluğa uyanıyor çocuklar

Unutmanın erdem olarak kabul edildiği ve bir kaçış mağarası olarak tercih edildiği böyle bir zamanda unutmanın kapısını sonuna kadar aralamaya, oradan okuma odalarımıza sızacak tarih bilincini ve umudu taşımaya çalışan Büyükaşık; şiirlerine isim vermeyerek belki yaşanılan acıların kronolojisini bozmamak belki de her okurun kendi şiirini seçip kendi yaşamına göre adlandırmasını dilemektedir. Şair, bunu yaparken de unutma hastalığını iyi edecek Asklepious’u doğuran Hygieia’yı da anmadan geçmeyecektir:

Ellerimiz yıkansa da temizlenmiyor

Üzerimize bulaşan kirlerden

İyi ki doğurmuş seni

Hygieia

Asklepious seni…

Sonuç olarak Utkun Büyükaşık’ın, günümüzün suya sabuna dokunmaktan korkan, kendi dünyasında “öteki”ni bilmeyen, bilse de görmezlikten gelen şairlerinin aksine lafını eğip bükmeden, imgesini hayatın tam da kendisinden, gerçeğinden alan bir şair olarak sonsuza kadar yaşamın kapısını araladığını söyleyebiliriz.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl