Zeynep’e…
Hastane odasına dolan ıhlamur kokusu
çağırır mı coşkuları yeniden
Zeynep’in damarlarında kemoterapi
kesilmiş bir memenin ayrılığıdır
kadınlığını geceler boyu inleten
yukarıya tırmanan asma dalları
çardağından düşerek dağılmıştı gelirken
koruklar sere serpe, tevekleri perişan
hayat da dağılır
düşer düşler asıldığı yerden
Zeynep’e baktıkça tüm kadınlar iğne oyası
gülüşlerini saklayan böğürtlen
kan günleri, ay başları, dönümler
ölüm o kadar uzak, çilek kokusu yakın
Sylvia Plath’a benzeyen ev telâşı
günde bin kez intiharlara giden
derman uzak, sular azalmış tende
bir kez avazı çıktığı kadar bağırsa
küfretse ağız dolusu, azat etse namusu
açsa pencereyi bağırsa, bağırsa
kanser sökülünceye dek hücrelerinden
kötü olsun, ölüme kötü gitsin
er kişilerin onayını almadan, hatun kişi niyetine değil
madem ki bağışlanmış bir hayat yaşanmamış
madem ki ıslık çalarak dolaşmamış gecelerde
zehir ilaçtan değil, zehir içinde
zehir içinde
nerden bilsin ıhlamur
bir kadının eksildiği boşlukta
neşter yemiş sol memenin sızısı
vedadır sevişmelere
git başımdan korku, gürültü etme!
Zeynep mi, Sylvia mı, ben mi
öfkeler kanıyor harflerde