Ana Sayfa Art-izan MAGUBANE’NİN SÖZÜ

MAGUBANE’NİN SÖZÜ

MAGUBANE’NİN SÖZÜ

“Dünyanın Güney Afrika’da olup bitenleri görmesini istedim. Dünyaya göstermenin tek yolu fotoğraflardan geçti.”  – Peter Magubane –

ABD’nin Minneapolis kentinde George Floyd’un, polisler tarafından ırkçı bir acımasızlıkla boğularak öldürülmesi, hepimizin bildiği gibi Amerika halkını ayağa kaldırdı. Irkçı cinayetin işlendiği kentte başlayan gösteriler hızla ülke çapına yayılarak isyana dönüştü ve Amerika’da iç savaş” değerlendirmelerine neden oldu. “Adalet yoksa barış da yok!”, “Nefes alamıyorum!” sloganları dünya genelinde ırkçılığa karşı mücadelenin belirleyici ve birleştirici sloganları oldu. Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse 15. yüzyıldan itibaren başlayan keşiflerle Amerika ve Afrika kıtasının yerli haklarının yaşadığı katliamlar, bugünün Amerika’sında ırkçılığın siyasal arka planının tarihsel, toplumsal temelini oluşturmaktadır.

Dünya üzerinde ırkçılık söz konusu edildiğinde 20. yüzyıl tarihi açısından akla gelen belki de ilk ülke Güney Afrika’dır. Fotoğraf tarihi açısından ise ırk ayrımının acımasız koşullarına karşı bir fotoğrafçı olarak verdiği mücadeleyle Peter Magubane, Güney Afrika’nın tarihinde fotoğraflarıyla unutulmaz bir hafıza oluşturmuştur. Peter Magubane’nin hayatı ve fotoğraflarının, dünya fotoğraf kültüründe pek yer edemediğini ifade etmek sanırım çok iddialı bir yaklaşım olarak görünmeyecek. Dünyanın batısında yetişmiş beyaz bir fotoğrafçının bilinirliği, Güney Afrika’lı siyahi bir fotoğrafçıya göre çok daha fazla sanırım. Ya da çok daha fazla bilinir olma halinin yaşadığımız dünyanın her alanına yerleşmiş (politika, sanat, ekonomi…) ırkçılığın ve sömürü sisteminin yarattığı eşitsizliğin bir göstergesi olarak değerlendirmek daha gerçekçi olacak… 

Apartheid (ırkçı beyaz azınlık iktidarı) 1948 yılında Güney Afrika’da iktidara gelmiş, zamanla kurumsallaşarak ilerlemiş, 1990’lı yıllara kadar sürmüş olan ırkçı-faşist bir rejimdi. Peter Magubane’nin hayatı, Apartheid Rejimine karşı bir foto muhabiri olarak mücadelenin sembolüydü. Rejim, ülkenin karanlık gerçeğini dünyanın gözlerinden saklamak için sansür ve şiddeti en acımasız yöntemlerle kullandı. Peter Magubane içinse gerçeği dünyaya anlatmanın yolu fotoğraftan geçiyordu ve hayatını Güney Afrika’daki kurtuluş mücadelesinin acı dolu dönemini belgeleyerek geçirdi. Birçok kez tutuklandı, filmleri yok edildi. 1960’ların sonlarında tutuklandıktan ve iki yıla yakın hücre hapsinde kaldıktan sonra dışarı çıktığında fotoğraflarının dünyada yarattığı etkiyi yok etmek için rejim tarafından fotoğraf çekmesi her zaman engellenmeye çalışıldı. “Fotoğraf çekiyorum, suç işlemiyorum.” diyerek 1976’daki Soweto ayaklanmasını bastırmak için rejimin 176 kişiyi öldürdüğü katliamı dünyaya duyurdu ve bir kez daha tutuklandı, işkence gördü. Peter Magubane, fotoğraf makinesini “Belgesiz bir mücadele, mücadele değildir.” söylemiyle, siyahların ırkçı rejime karşı olan mücadelesinde bir araç olarak kullandı.

…….

Platon’un mağara alegorisinin üzerinden yaklaşık 2400 yıl sonra Susan Sontag, insanoğlunun hâlâ Platon’un mağarasında iflah olmaz biçimde oturduğunu, o eski alışkanlığını sürdürerek kendini gerçeklikle değil, gerçekliğin görüntüleriyle oyaladığını söyler. İnsanoğlunun mağaradaki varlığı, güç ilişkisi üzerinden insanın insan tarafından sömürüldüğü ve insanoğlunun kendi özgürleşme potansiyelini tümüyle yok ettiği bir tutsaklık olarak devam ediyor. Tüm bu tutsaklığa itiraz edilen başka bir tarih var. Ve o tarihin insanları var. Peter Magubane o insanlardan biri…

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl