Ana Sayfa Kritik Motivasyon, Sınıf ve Haziran Direnişi

Motivasyon, Sınıf ve Haziran Direnişi

Motivasyon, Sınıf ve Haziran Direnişi

Büyük şirketlerin yöneticileri için sıkça eğitimler düzenlenir. Adı değişse de içeriği pek değişmeyen bu eğitimlerde ele alınan öncelikli konulardan biri motivasyondur. Çalışanların gelir düzeyi ile motivasyon düzeyi arasında doğrudan bir ilişki olmadığına dikkat çekilir. Gelirin miktarından çok, değişimidir etkili olan.

İşçilerin memnuniyetsizliklerinin, itirazlarının, isyanlarının öncelikli açıklaması üretimden az pay almaları değildir. Gelirin azalmakta oluşu daha belirleyicidir.

Bu nedenle; üretimden aldığı payın azaldığı dönemlerde, kaymak tabakadaki insanların sisteme itirazı, sefalet koşullarında yaşayan alt sınıflardan çok daha büyük olabilir. Ve minik iyileştirmelerle, kömür-yiyecek-sağlık kartı gibi sahteliklerle alt sınıfların “motivasyonu” yükseltilebilir.

ALT, ORTA, YENİ ORTA SINIFLAR

80 Askeri Darbesi’nin bir nedeni, demokratik iktidarların yürütemeyeceği bir ekonomi politikasını uygulamak değil miydi? Orta sınıf zaten azla yetinen ve tutumlu bir tarzda yaşıyordu. Ekonomik durumları 80’li yıllarda daha da bozuldu. Alt sınıfların ve emekçilerin de aynı dönemde üretimden aldığı payın ne kadar hızla düşürüldüğü biliniyor. Nasılsa, işçinin itiraz etmesi silah zoruyla önleniyordu.

Aynı yıllarda, toplumun değer yargıları da dönüştürüldü. Fırsatçılık, başarı, gösterişli yaşam biçimleri yüceltildi. “Dışa açılma” adı altında dünya ekonomisine entegre olunurken, Türkiye işçi sınıfının daha fazla değer yaratması ve dünya sermayesinin faydasına sunulmasıydı, gelişmelerin özeti.

Vahşice uygulanan serbest piyasa ekonomisi, hızlı bir büyüme sağladı. Bunun sonucunda, Ali Şimşek’in Yeni Orta Sınıf kitabında dikkat çektiği gibi, iyi eğitim görmüş nitelikli gençler Türk ve yabancı sermayeli şirketlerde yüksek ücretle çalışmaya başladılar. Geleneksel orta ve alt sınıf ailelerden gelen bu insanlar, ayrıcalıklarını aile veya miras avantajlarına değil, kişisel üstünlüklerine borçlu olduklarına inandılar.

Normalde bir işçi, ürettiği değerin ancak bir kısmını ücret olarak alır. Böyle olmasaydı kâr amaçlı işletmeler varlığını sürdüremezdi. Fakat yeni orta sınıf üyelerinin kazancı, alışılmış emekçi gelirinin çok üstündeydi. Belki de birçok durumda, üretime yaptıkları doğrudan katkının üzerinde bir gelir elde ediyorlardı. Dolayısıyla, “çalışarak yaşamak zorunda olan” anlamında “emekçi” denebilse bile, yeni orta sınıf üyeleri, ücretli emeği sömüren bir kesim olarak da görülebilir.

80’li yıllarda yayılan toplumsal görüşlerin de etkisiyle, yeni orta sınıf; eğitim, sağlık sosyal güvenlik gibi toplumsal giderleri sırtında yük olarak görüyordu. Yüksek kazançlarından dolayı ödedikleri vergilerle kamuyu finanse ettiklerine inanıyorlardı.

Şimşek, 1986-2001 döneminde bu sınıfın dışlayıcı ve aşağılayıcı üslubunun, ülkenin kültürel ve sosyal atmosferinde baskın halde bulunduğunu ayrıntılarıyla anlatıyor. “Entel”, “maganda”, “kıro” gibi sözcükler havada uçuşuyordu. Varlıkları gereksiz kabul edilen kamu emekçileri, filmlerde ve skeçlerde “Bugün git yarın gel” diyen tiplemelerle parodileştiriliyordu.

Geleneksel mahalle hayatındaki dayanışmalar, aile bağlarının sağladığı yardımlaşma alışkanlıkları yeni orta sınıf için gereksizdi. “Steril yaşamayı hak etmeyen ve beceremeyen” diğer insanların dışarıda kalacağı biçimde, kent merkezlerinin biraz uzağında siteler kurarak yaşamaya başladılar.

Tanım olarak “emekçi” kategorisine girse de, sömüren ve dışlayan nitelikleriyle, gerici bir çizgiydi ortaya çıkan.

YENİ ORTA SINIFIN GEZİ’YE İLERLEYİŞİ

Dünyada olduğu gibi bizde de en çok beyaz yakalıları vuran 2001 ekonomik krizinden sonra, yeni orta sınıfın konumu sarsılmaya başladı. İşsizlikle, ekonomik sıkıntılarla, kapıdan içeri alınmamakla karşılaştılar. Özellikle bu sınıfın yeni yetişenleri, yani 2010’ların gençleri, kendilerinin aslında beyaz yakalı işçi olduğunu keşfetme sürecine girdi. AKP’nin dincileşme politikasıyla birlikte, sömürülmek ve dışlanmak duygusunu yaşadılar.

Bu sınıf, geliri en düşük kesim olmasa da, geliri en hızlı düşen kesim haline geldi. İktidarın yaşam biçimine yönelik müdahalelerine, “tuzu kuru” günlerinde olsalar belki de gülüp geçerlerdi, başlarının çaresine bakacak kaçamak çözümler bulurlardı; ama artık hassaslaşmışlardı. Gelişmelere sınıfsal açıdan bakma alışkanlıkları da olmadığı için, tepkileri, yaşam biçimine yönelik kısıtlamalara yoğunlaşıyordu. Böylece, önceki dönemden kalan dili, ironik üslubu, parodileştirme eğilimiyle yeni bir muhalefet biçimi çıkıyordu ortaya. Haziran İsyanı’na doğru ilerleyen bir tarz gelişiyordu.

ÖYLEYSE

2013 Haziran isyanını, sadece yaşam biçimiyle veya başbakanın tavrına tepkiyle açıklamak, çok yüzeysel bir yaklaşım değil mi? Zaten herhangi bir toplumsal olayın sınıfsal niteliğinin bulunmadığını ileri sürmek, konuya bakışta sınıf bilincinin eksik olduğunun göstergesidir.

Yeni orta sınıftan insanların ayaklanmasının, elbette sınıfsal bir açıklaması var. Fakat onların çoğunun bu durumun farkında olduğu ileri sürülemez. Örneğin, alt sınıfları isyan etmediği için eleştirmeleri, kömür karşılığı oy vermekle suçlamaları ve benzer tavırları, büyük ölçüde, önceki “ukalalık döneminden” kalma bir tavır olarak yorumlanabilir.

Bunca muhalif konumuna rağmen, yeni orta sınıf üyelerinin çoğu laiklik, çağdaşlık, demokrasi, özgürlük gibi talepleri emek değerleriyle ilişkilendiremiyor. Oysa alt sınıfları harekete geçirmek için, böyle bir ilişkilendirme şart. Ekmek bulmakta sorun yaşayan ve buna alışmış olan insanlara “artık rakı bulamayacaksınız, isyan edin!” demek, bir hareketlenme yaratabilir mi?

Bir muhalefet akımı, kuşkusuz, o dönemde konumu en hızlı bozulan kesimler sayesinde gelişebilir. Dolayısıyla, başkasından beklemeden harekete geçmesi gereken kesimin, diğerlerini pasiflikle suçlaması anlamlı değil.

Haziran’ın devamı, ancak “beyaz yakalı isyancıların” alt sınıflarla ortak hareket edecek bilince ulaşmasıyla mümkün olabilir.

 

zaferxkose@gmail.com

10.09.2015, İlerihaber

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl