Ana Sayfa Litera Queer ve Feminist Pratiğin Performans Sanatıyla İç İçeliği Üzerine Bir Deneme-1

Queer ve Feminist Pratiğin Performans Sanatıyla İç İçeliği Üzerine Bir Deneme-1

Queer ve Feminist Pratiğin Performans Sanatıyla İç İçeliği Üzerine Bir Deneme-1

 

Performans sanatının ana ögesi olan  beden temsiliyeti 1960’lardan günümüze dramatik hatta distopik dönüşümler geçirdi. Bedeni gösterileştirmek, abu gösteride kurulu tahakkümleri görünür,   eleştirilir ve hatta alternatif bir yaşam modelinin hayalini gerçeğe dönüştürmenin anahtarı yapabilir. Queer teorinin ve feminist söylemin zengin argümanlarıyla oluşturduğu tartışma ortamı, alanlara dökülen insanların sanatın bütün yaratıcı kodlarını da üstlenerek geliştirdiği -ben buna pratikten teoriye geçiş diyeceğim- önce teoriği kurup insanları onlara uydurmak yerine, pratiklerden edinilen deneyimlerden yola çıkarak; kurulacak teorinin sağlamlığı ve kullanılabilirliği bu iki akımın önemini perçinliyor. Modern dünyanın dayattığı ideal olana ulaşma reçetelerinin yerini, kusurlu dönüşen, distopik modern sonrası dünya aldı. Ve günümüzün sağlıklı, mesafeli ilişki kurma bağlamı kendi bedenine karşı bile gardını aldırma noktasına getirdi insanları.Yaşama ilişkin bütün kodlar örselendiğinde bedene ilişkin kodlar da ucubeleşiyor. Performans, queer, feminizm deyince “beden’’ bütün argümanlarıyla kurcalanıyor doğal olarak. Ameliya Jones, “yorumsal ilişki erotize edicidir, kendinden geçiricidir, fakat izleyicinin sürece nasıl dahil olduğunu fark edemediği; bunu cesurca dile getiremediği tehlikeli bağlantıların açık oyudur da. İşle izleyici arasındaki mesafeyi yok etmek… Performans sanatı mesafeleri yok etmekle birlikte çerçeveleme sisteminin güçsüzlüğünü de oldukça farklı yollardan göstermektedir.” diyor.

Zeuxis’in Helen çalışması, M.Ö.460’larda ortaya çıkan bir mitin konusudur. Mite göre, bu çalışmasında dünyanın en güzel kadınını oluşturmak isteyen Zeuxis, istediği güzellikte hiçbir kadın bulamamıştır, bu yüzden ideal güzellik kompozitini oluşturmak için beş model kullanarak onların en güzel bulduğu özelliğini çizmiştir. Buradan yola çıkan performans sanatçısı Orlan  ameliyathaneyi kendi iş stüdyosuna çevirerek güzellik algısının şiddetini, görselliğe batmış kültürün patolojisini ve bedenin narsizmini dile getirmeye çalışmıştır.

Bütün tahakkümlerin ötesinde performansçıların vücudu -bedeni bir toplumsal tartışmaya açma çabası neye dönüşmüştür? Aslında günümüz dünyasında iktidarlar uzun süreli vizyonlar geliştirdiğinden beri en radikal akıl almaz, kişilerin haz,  acı dürtülerini kaşıyan her şeyi çaktırmadan kucaklayıp, kendinin kılarak sektör haline getirmeyi başarıyor. Lea Vergine “çağdaş performans sanatı, uygulayıcılarının kendi bedenini ön plana çıkarma takıntısı ve bedenleriyle kurdukları tutkulu ilişkilerden ötürü saplantılı bir romantizm haline gelmiştir. Performans sanatı bedenin durağan temsiliyetini yok etmiştir.” diyor. Performans sanatının bu tekrara düşen, saplantılaşan işlerin çokluğundan ve kopyasından kurtaracak olan nedir? Çünkü yeni iktidar vizyonu beden temsiliyetini alaşağı etmek için yola çıkan performans sanatının bütün argümanlarını kendi devamlılığı ve çıkarları için kucaklamıştır. İktidar bu alanı estetik operasyonculara devreder. Bu iktidarların bir kirletme biçimidir. Kirlenen şeyler canını kaybeder, dokusu ölür. Kitleleşir.

Kişi beğendiği ağız, burun, yüz şekli hatta bakış şeklini edinerek; davranış mimik ve duruş pozisyonları deneyerek görünmek istediği görüntüye ulaşmayı satın alabiliyor artık. Kendinden memnun olmayan, olmak istediği insan olma hayalini ona sunan bir alan. Teknoloji, estetik cerrahi, iktidar, medya, diziler, mankenler, haber sunucuları bile ideale benzemenin hazzını bağırıyor. Farklı kadınların en güzel parçalarını toplayıp ideal kadını yaratmaya çalışıyorlar Zeuxis gibi. Estetikçiler yeni bir kurban ayininin son halkasıdır. Sosyal medyanın beğeni algoritmasında kendini kaybeden ve “daha çok” imoji için bedenini bir kobay faresine dönüştürenler nasıl kurtarılacak? Kendi toplamından vazgeçmiş bir aferin delisi kitlenin paranoyasıdır yaşananlar.

Orlan

Amerika da kurulan insanat bahçelerinin -ki onlar Darwin teorisini ve doğada müdahalesiz kalan insanın neye dönüştüğüyle ilgili antropolojik bir fikirle yola çıkmışlardı- yeni versiyonları teknoinsan ,deney evlerine dönüşen sosyal medya fenomenliği, zayıflama hastalıkları, robot insan hayalinin simülasyonu olmak için bedenine uyguladığı sonu gelmez şiddet, tehlike- tutku-acı ve provakasyonu ismini vermeden durmadan tetikleyebilen bu gücü insanlığa faydalı hale getirmek için neler yapılabilir?

Üreme hücreleri narsistiktir çünkü türsel varkalımda üreme olmazsa olmazdır. Bireysel ömür beklentileri arttıkça üreme azalmaktadır. Bireysel varkalımda beden üzerindeki haz narsistiktir. Kendini arzu nesnesine, merak edilen ve hatta ürperten noktaya getiren bütün bu duygular bireysel varkalım istemlerini narsistik düzeyde tetikler. Çünkü üremede üreyip ölme içgüdüsü, cinsellikte daha fazla yaşam içgüdüsü baskındır. Doğum kontrol hapının 1960 larda cinselliğe kattıkları,  üremeden bağımsız bir cinselliğin bedenin cinsel uzamına kattıkları da performans sanatını etkilemiştir. Yemeği yiyerek onu yok etmeyi amaçlayan itkiler, sınır aşımı, öteye geçiş, bedeni cinsiyetleştirmek ona haksızlıktır. Salt düşünme, söyleme, ayıplama yoluyla tecrübe edilemez cinsellik. Beden ihtiyaç ve beslenmedir. Çünkü cilt arzu olmadan tenleşemez! o zaman kazanın altını sürekli harlayan iktidarlar daha çok arzu üretmelidir, daha çok arzu.

Peki en olmadık konularda ve alanlarda bile cinsel çağrışımlar dizgesinin olması, pornografinin inkar edilemez gücü, üreme hücrelerini alarak ömrünü uzadığımız bedeni nereye savurur? Sanatın imgesellik ve hakikat arasındaki dinamiğinden yaşamın hakikat ve temsiline pratik ve eylemsel çözümler üretmeye çalışan feminist hareket ve queer teori bu tıkanmayı aşmanın birer anahtarı mıdır?

Judith Butler; queer teori için verdiği bir seminerde ” cinsel karşıtlıkların ayrıştırmacı, sınıflandırmacı bir dil ürettiğinden ve erkek ve kadın gibi cinsi ayrımların yok edilmesinden söz eder. Bu ayrımlar yerine performatif beden kavramını önerir. Zira cinsel olarak özneleri ayrıştırmak onların dillerini, eylemlerini ve konumlarını da ayrıştırmaktır. Butler; beden, tarihin onun üzerine kültürel değerleri yazdığı ya da bastırdığı bir yüzey gibidir. Beden içle dışı ayıran sınırda bir arabulucu olarak kurgulanmakta, böylece istikrarlı ve tutarlı bir özne deneyimi yaratma olanağı açmaktadır.” diyor.

Cinsiyet olarak bakmadığında neye dönüşür beden? Nesnelerin içlerinde yaşadıkları dram, tenin hikayesi, her düşüncenin kendi gücüne ve tahakküm alanına göre yürüttüğü beden heykeltıraşlığı her dönemde ilgi çekici ve performans sanatının nabzını attıran konular olmuştur. Yaratılan kadın özne tipolojisi kırmak, beden politikaları, feminist hareket ve queer eylemlerin ve aktivistlerin yürüttüğü ve yaptığı şeyler; edindikleri teorik ve pratik deneyimler,eylemleri, kurdukları uluslararası ağlar  çağdaş sanatı tetikliyor. O zaman hayat performansçının stüdyosudur. Postmodern bir seremonidir.

Cinselliğin örgütlenişini var eden iktidarlar; kültürün, tarihin toplumun normlarını üzerine yazdığı bir yüzey gibi kullanıyor bedeni. Hazırcı genellemelerden kopamazsak iktidarın etrafında kendimizi çeşitlendirmemizin de bir anlamı olmaz. Cinselliği teorikleştirmekten vazgeçip ona ilişkin yeni kelimeler kavramlar bulmak yerine, onun çeşitli hallerinin, gündelik kodlarından kopup kendini kaybettiği anlarının tadını çıkarmalı.

Doğrularımızı bedene dayatmanın anlamsızlığı ileride insanlarca düşünülecektir. Başı koptuktan sonra bile devinen beden, cesedin bedeni, bedenin aurası gerçek ile hep flört etmede olan ve üretimlerini bir tür imge fanatikliğine, imge satrancına dönüştüren günümüz sanatçısı göstermek dışında neler yapabilirim sorusunu yüksek sesle sormalıdır? Cevabı Queer ve feminist pratiklerin oluşturdukları ortamdan başlayarak bulabilir.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl