Ana Sayfa Genel RENK BELLEĞİ VE GÖRSEL HAFIZA

RENK BELLEĞİ VE GÖRSEL HAFIZA

RENK BELLEĞİ VE GÖRSEL HAFIZA
Monet, Green Harmony, 1899

İnsanoğlunun renk olgusuna ilgi duyması tarih öncesi topluluklara dayanmaktadır. Plastik sanatlarda boyanın görsel etkisi renk olarak ifade edilmiştir. Işığın nesnenin üzerine düşmesi ile, nesne görünür duruma gelmekte ve görünen şekiller, biçimi ve rengi ile algılanmaktadır. Bir formun, üzerine düşen ışık demetlerine karşı göstermiş olduğu reaksiyon, renktir. Plastik formu renk olmadan görsel bakımdan algılamamız mümkün değildir. Renk sadece lekesel değer değil, aynı zamanda derinlik kavramını da vurgulamaktadır. Ön-arka ilişkisi derinlik planlarında değişiklik gösterdikçe renk ve renk tonları da değişmek durumunda kalmaktadır. Natüralist bir gözlemde mesafe ve derinlik arttıkça nesne ile onu gözlemleyen insan gözü arasına giren hava tabakalarının derinliği ve yoğunluğu da artmaktadır. Derinlik, renklerin cansızlaştırılmasıyla oluşturulmaktadır. Resim yüzeyinde ön plana yaklaştıkça rengin netliği, canlılığı artmaktadır.

İnsan üzerinde her rengin etkisi farklı olup, göz retinasına çarpan rengin psikolojik ve fizyolojik etkileri bulunmaktadır. Renk üzerinde ilk çalışanlar şüphesiz empresyonistler olmamıştır. Empresyonistler ışık tayflarını keşfetmişlerdir. Batı resminin var olmasından itibaren renk, resmin en temel elemanlarından biri olarak kabul edilmiştir. Resim sanatı optik bir sanat olup, her şeyden önce göz duyumlarına dayanmaktadır. Göz duyumları dediğimiz unsurlar ise, gerçekte ışık, renk duyumlarıdır. Renk yönünden yoksul olan grafik sanatlar ve heykelde de mekanla ilgili renklerin estetik empresyonu, onların ışık ve renk etkisi ile olmaktadır. Mekana ait biçimin estetik olarak kavranması ışık ve renk etkisi olmadan mümkün olmamaktadır. Doğada, rengin yanında, rengi çevreleyen doğal nesneleri birbirinden ayıran çizgiler, formlar, kontörler gözlemlenmektedir. Doğanın renk ve çizgi olarak belirlenmesi bir varlık düalitesini göstermektedir. Bu varlık ise, rasyonel bir formdur. Yalnız ampirik ve sensualist bir yolda kavranmaktadır. Resimde varlık düalitesi ifade bulmaktadır. Rasyonel varlık tablosu resimde bir renk resmi halinde kavranmaktadır. Görünüşten hareket eden resim, bu görünüşü renk olarak ifade etmektedir. Empresyonizme kadar resimde kullanılan renk, ışıkta olduğu gibi başlı başına değer değil, üzerinde bulunduğu nesneyi ifade eden bir araç olmuştur. Renk, izleyiciyi objeye götürmektedir. Nesne ile rengin arasında sıkı bir bağlılık bulunmaktadır ve her nesne kendini belli bir renk içinde realize etmektedir. Objeler, üzerlerine düşen ışık tayfının renginde olup, sabit, objektif, reel bir renk değeri bulunmamaktadır. Nesneler dünyası kontürsüz, temelsiz olarak bir değişim içerisindedir. Bu değişimi belirleyen temel prensip tayf rengidir. Böylelikle renk, resmin başlıca taşıyıcısı olmaktadır. Empresyonizm ile birlikte renk, direkt olarak ışığın bir tayfa olarak ifade edilmektedir.

Bütün ışık tayfları, değişik karışımlar oluşturarak fenomenler dünyasını belirlemektedirler. Plastik sanatlarda resim sanatı, özüne uygun bir sanat olarak ilk defa empresyonizmle “Pür” bir sanat olarak ortaya çıkmıştır. Bu yolda resim sanatı tüm formel elemanlardan da kurtarılmış olmaktadır. Modern sanatın başlangıcına empresyonizmin yerleştirilmesi de doğru bir anlayış olmuştur. Pürizm, modern sanatın temel prensibidir. Sadece modern sanatın değil, aynı zamanda modern felsefenin temel prensiplerinden biridir. Sanatta olabildiğince saflaşma, resmin yabancı elemanlardan kurtulması ilk defa empresyonizm ile görülmüştür. Monet’in çalışmalarında, tüm değerlerin renk valörlerine, nüanslarına ve renk derecelerine odaklandığı görülmüştür.

Monet, İzlenim, Gün Doğumu, 1872
Monet, Woman with a parasol, 1886
Monet, Monet’in bahçesinde süsenler, 1900

Gözün duyusal hakimiyeti kuvvetli bir şekilde ortaya konulmaktadır. Monet, sadece görmüş olduğunu resmetmiştir. Monet’in gözlemlemiş olduğu şey ise, empresyon bağlılıklarından meydana gelen doğa olmuştur. Yani resmettiği de bu doğadır. Kendi başlarına nesneler değil de, nesnelerin anlık görünüşleri olmuştur ki, anlık görünüşler ise ışık ve renk empresyonlarıdır. Bu anlamda pozitivist obje anlayışı ile empresyonist estetik obje arasındaki uyum bütün çizgileri ile var olmaktadır. “Optik Karışım”, gerçekte çok farklı bir renk illüzyonudur. İki ya da daha fazla rengin birbirlerini farklı görünümlere itmesi ya da çekmesi, değiştirmesi yerine bu renklerin eşzamanlı olarak algılanması, yeni bir renk olarak görünür kılınması önem kazanmıştır. Bu süreçte iki orijinal renk görünmez hale gelmekte, ardından optik karışım denilen renk onların yerini almaktadır.

George Seurat, Seine Nehri, 1888
George Seurat, Asnireres’te Yıkananlar, 1884

Empresyonist ressamlar yeşil rengi tek başına kullanmamışlardır. Sarı ve mavi rengin karışımı ile elde edilen yeşil boyanın yerine, sarı ve maviyi yan yana ya da küçük noktalar halinde uygulamışlardır. İki renk, izleyicinin algısında karışmış olmaktadır. Noktaların küçük olması ise efektin mesafe ve boyuta bağlı olduğunun da bir göstergesidir. Renklerin insan algısında karışması son yüzyılda yalnızca izlenimcilerin ve noktacılık akımı sanatının gelişmesini değil, aynı zamanda foto mekanik alanında, siyah beyaz resimlerde yarım ton sürecine de önayak olmuştur. İlk noktalar, sayısız renk tonu ve nüanslarını yaratmaktadır. İnsan göz retinasındaki sinir uçları bütün renkleri oluşturan üç ana rengi algılamaya ayarlanmıştır. (Kırmızı, mavi, sarı)… Kırmızı renge uzun süre bakılması halinde, kırmızıya hassas olan bölgeler felç olmakta, sonra ani bir beyaz renge gözün geçmesi durumunda ise sadece mavi ve sarının karışımı algılanmaktadır.

Yeşil renk, kırmızının tamamlayıcısı olan renktir. Renkleri illüzyonist değişimlerden bağımsız olarak görebilmek mümkün değildir. Uygulamaya dayalı çalışmalar, illüzyon (renk hilesi) yoluyla rengin istikrarsızlaştığını ve göreceliliğini göstermiştir. Görsel algıda, fiziksel gerçek ile fiziksel etki arasındaki çelişkiyi de ifade etmektedir. Burada görmek imgesi önem taşımaktadır. İmgelem ve hayal, ilişki halinde bulunmaktadır. Aynı zamanda bu durum, rengin nicelik, nitelik, form ve ifade bağlılığın farkındalığını yaratmaktadır. Görsel algıda bir renk hiçbir zaman fiziksel haliyle gerçekte olduğu gibi görülmemektedir. Böylece renk, sanatın en göreceli unsuru haline gelmektedir. Rengin etkin kullanımında her zaman gözü aldatıcı bir eleman olduğunu bilmek gerekmektedir.

Kaynakça

  • Mülayim, S., Sanata Giriş, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul, 2008

  • Tunalı, İ., Modern Resim, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2013

  • Albers, J., Rengin Etkileşimi, Çev. Gamze Rastgeldi, Hayalperest Yayınevi, İstanbul, 2020

  • Delamare, F., Guineau, B., Renkler ve Malzemeler, Çev. Orçun Türkay, YKY Yayıncılık, İstanbul, 2012

 

*Doç. Dr.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl