Ana Sayfa Kritik Suat Taşer’in Şiirlerini Okurken

Suat Taşer’in Şiirlerini Okurken

Suat Taşer’in Şiirlerini Okurken

Suat Taşer’in bütün şiirleri Bir Ben Bir Yokuş adıyla Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı. Müjde Bilir’in yayına hazırladığı çalışma, şairin yayımlanmış Bir, 1943, Hürriyet, Merhaba, İkinci Kurtuluş, Hayret Bey’in Serüveni ve Evrendeki Ellerimiz kitaplarının yanı sıra ilk kez kitap olarak bir araya gelen şiirlerden oluşan Alçak Basınç ve son şiirlerini kapsamaktadır.

Taşer, Hasan İzzettin Dinamo, Rıfat Ilgaz, A. Kadir, Mehmet Kemal, Fethi Giray ve Ömer Faruk Toprak’ın içinde bulunduğu 1940 Kuşağı içerisinde anılır. Taşer’in şiiri, edebiyat tarihçilerince toplumcu gerçekçilik akımının içinde anılır.

Şüphesiz, Suat Taşer’in şiirlerini toplumcu kaygılardan dolayı sadece toplumcu gerçekçi diye anmak şaire haksızlık olur. Taşer’in şiirlerindeki tek belirgin tema bana göre yaşam endişesidir. Bu endişe hemen hemen tüm şiirlerinde kimi zaman korku, kimi zaman düş ya da yaşamın kendisi olarak belirir. Bunların yanına bir de etkilenme endişesini ekleyebiliriz.

İlk dönem şiirlerinde etkilenmeye açık olan Taşer, sonraki yıllarda şiirinin izini sürmüştür. Şiirleri açık, zaman zaman mesaj yüklüdür, imgesel değildir. Taşer’in şiirlerinde önceki kuşağın etkisini hayli görebiliriz. Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ercüment Behzat Lav, Nazım Hikmet, Mehmet Akif ve Salih Zeki Aktay’ın Taşer’in şiirine belli ölçülerde yön verdiği pekâlâ söylenebilir.

İlk şiirlerinde bariz biçimde ortaya çıkan Grek mitolojisi ve Anadolu kaynaşması, dönemin Azra Erhat ve Halikarnas Balıkçısı’nın öncülüğünde gelişen Mavi Anadoluculuk akımının da bariz örnekleridir.

“Dünya Komedyası” şiirinden şu dizeler, Grek medeniyetinin izlerini Anadolu topraklarındaki izlerini arar:

“-İşte bak!” dedi sağımda yol arkadaşım:

“Atina şehri bu şehir!

Parsonlu Apollon,

Olimpli Zeus

Ve Arkadyalı Pan

Burada otururlar!”

Şiirin devamında Atina şehrine hayranlığını gizleyemez persona:

“Elinde Lir,

Vezüv yürekli şair

Serenad söylemedi Atina gecelerine.

Elinde Lir,

İzmirli dev şair HOMER,

Alev mısralardan örülmüş çelenkler sundu

Trova muzafferlerine.

Atina bir bayram şehridir

Nasıl benzeyebilir

bir yangın yerine?…

Atina bir bayram şehridir.”

Taşer’in bu tarz mitolojik göndermeleri, Anadolu hümanizmasının inşası olarak okunabilir. Mitolojiye ağıt olarak okunabilecek söz konusu şiirler, Türk edebiyat tarihinde 1917-1930 yılları arasında “Nev Yunanilik” olarak kayda geçen akımın öncüsü Salih Zeki Aktay’ın Cumhuriyet öncesinde başlattığı hümanist geleneğin hayli etkisindedir.

Her ne kadar Mavi Anadoluculuk akımına sonradan iliştirilse de Taşer’in bu şiirleri aslında Osmanlı’nın son yıllarında gelişen mitolojik kaygının tezahürüdür. Bir yanıyla neo-klasik şiire yakınlaşmaya çalışan mitolojik şiirler bir imgenin çağrışımı olarak değil, bir tahkiye aracı olarak betimlemeci bir tarzda yansıtılır. Taşer’in bu tarzda yazdığı şiirler modernist bir kaygıdan ziyade Anadolu yurtseverliği iddiası taşır.

Taşer’in “Toprak ve Allah” şiiri, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Çocuk ve Allah” temalı şiirlerine ya da kitabına nazire olarak okunmalıdır:

“Saban tutan ellerim

Çark da çevirebilir,

İnanıyorum ki bu toprak

İstemese de verebilir

Sahte bulutların uzak vaadini unuttuğumuz gün,

Yağmur duasını bizden Allah’a götürecek

Getiren melekler.

Saadet şarkılarıyla geçecek ömrümüz;

Ve şanlı bir düğün;

Toprak kahramanlarının büyük bayramı.”

Şairin bazı şiirlerinde öne çıkan emek vurgusu, Cumhuriyetçi köy idealinin bir yansımasıdır. Modern öncesi tarımsal emeğin yüceltildiği şiirler olarak görülebilir.

“Ve İNSANLAR

Yürüyen mezar taşlarıdır

Yere değer alınları…

İnanın dostlarım,

Ben tarlayı, çarıklarımı ve sizleri özledim.”

Yerelliğin, taşranın ve geçmişin yüceltilmesi, şairin şehirden ya da yaşantıdan kaçışı olarak değerlendirebilir. “Unutamıyorum” şiirinde Anadolu emekle, alın teriyle resmedilir:

“Bilsem ki hâlâ ıslaktır

Alın terimin düştüğü yer, tarlada…

Bakır tastan içtiğimiz ayran,

Kağnı gıcırtılarıyla bestelenen günler,

Ala tosunun boynuzuna taktığımız mavi boncuk,

Poyraza karşı söylediğimiz türküler…”

Bir yandan Grek medeniyetine bağlanmaya çalışan Taşer, çok daha yerel bir köy atmosferini de şiirinin merkezine alabiliyor. Şiirinin izini takip ettiğimizde evrensel bir dünyadan yerel bir atmosfere evrildiğini görmek mümkün. Bu bağlamda baktığımızda, Yunan medeniyetinin Anadolu topraklarındaki inşasına vurguyu da yurtseverlik olarak düşünebiliriz.

Korku ve hürriyet, Taşer’in şiir dünyasını, endişesini anlamamıza yarayacak iki zıt anahtar sözcük. “Gölgemizden korkar olduk / selâm vermekten düş görmekten / kapımızı çalan postacıdan dilenciden / kundaktaki çocuğumuzdan / saksıdaki çiçeğimizden/aynadaki hayalimizden de korkar olduk” der şiir kişisi.

Şairin korkuyu matematiksel imgelerle anlattığı aynı adlı şiiri çok çarpıcıdır: “Korku çarpı korku / sevgi artı sevgi / yak bir cıgara / yeşeriyor bak kuru dalın ucu / ölüm eksi ölüm / yaslan içindeki dağlara”

Taşer’in en tipik şiiri şüphesiz “Hayret Bey’in Serüveni” adlı portre şiiridir. İronik olduğu kadar eleştirel bir bakış açısından toplumun nezdinde bir vatandaşın olanlar karşısındaki tepkisini/tepkisizliğini yansıtır şiir. “Ben / büyüklere saygı küçüklere sevgi / ben /gözlerimi kaparım vazifemi yaparım / ben / içerim efendim anlamam / ama suya sabuna dokunmam asla / ve de zülf-ü yâre hiç / ben / insan kardeşiniz / sevelim derim sevişelim / dökelim ortaya insanlığımızı”

Aslında çok çalkantılı bir dönemin tanığı olarak Taşer, kurtuluşu Mustafa Kemal’e sığınmakta bulur, Şiirlerinin çoğunda ideal bir kurtarıcı olarak Mustafa Kemal yer alır:

“KEMAL PAŞA öğretti bize

yaşamanın mertçesini

susması korkunçtur bu milletin

en iyi bir biliriz pahasını hürriyetin

KEMAL PAŞA öğretti bize”

Taşer, 27 Mayıs askeri darbesine güzellemelerde bulunurken bile Mustafa Kemal’i bir kurtarıcı olarak anar. “Sendendir Atatürk” şiirinde Taşer, bu aşırı hayranlığına “ontolojik” bir anlam getirmeye çalışır:

“Bugün yaşıyorsam

güler yüzle emin

tertemiz gökler altında

dağlarım denizlerimle dost

toprağımda dolaşıyorsam ümitli memnun ve rahat

gecem gündüzüm hürse

….

sendendir

sendendir Atatürk”

Toplumcu duyarlıktan ziyade özgürlük ve hürriyet inancını Cumhuriyetle sınırlamış bir yaklaşımdan bahsedebiliriz. Çünkü, Taşer Cumhuriyeti altın çağ, Cumhuriyet öncesini ise karanlık çağ olarak beller.

Bu yüzden de şairin özgürlüğe yaklaşımı siyah-beyaz olarak çizmesi, yani özgürlüğün Cumhuriyet’in ilk yılları ve sonrası diye resmedilmesi, Taşer’in duyarlılığını sorunsallaştırdığı gibi tek yönlülüğünü de gösterir. Ancak buna rağmen Taşer’in şiirindeki endişenin boyutunu görmek açısından dünyada yaşanan zulümlere karşı tavrını vurgulamamız gerekir. Belki de Türk edebiyatında ilk kez Biafra -Nijerya savaşı Taşer’in şiirine konu olur. Taşer, milyonlarca insanın aç bırakıldığı ve binlerce insanın katledildiği Biafra iç savaşına tepkisini Cumhuriyet gazetesinin bir haberini alıntılayarak gösterir. Benzer yaklaşımı Ercüment Bezat Lav’ın Kenya’da sömürgecilere karşı Mau Mau direnişini radyodaki haberlere dayandırarak yansıtmasında görürüz.

 

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl