Kural 1 –

Görünmez olanın fotoğrafını çekmek, onu görme olanaklarını tamamen tüketmektir:

Cam bir kap mahiyetinde cam bir bardak düşünelim. Su bardağa göre şekil almaktan bıkmasa da bardak artık suyun kendi içinde şekillenmesinden bıkmış olabilir. Üzüm üzüme baka baka karardığından, zamanla bardak, su olmaya öykünebilir. Öykünmeyle beraber bardak suya dönüşme ihtimalini sıfırlar. Denizin dalgalarını kaya parçalarını yumuşatarak çakıllara döndürdüğü gibi olmaz bu sefer. Bardak, suyun akışkanlığından çatlayıverir. Adı bazı dillerde arzu olan bu çatlak ne suyu sızdırabilecek kadar geniştir artık, ne de suyu içinde taşıyabilecek kadar sağlamdır… İçine dökülen suyla yuvarlanabilen bir bardak görülmemiştir; bunun için suyun içine atılması gerekir, o zaman da bardak olmaklığını kaybeder. Çatlak onun bütünlüğünün en zayıf noktası olduğundan, üstüne hangi yorganlar, kaç kat örtülürse örtülsün, bardak bardak olarak devam etmek isterse hep bu engelle karşılaşmaya devam edecektir. Peki ışık tekrar camı delmeden içinden geçebilecek midir? Geçemeyecekse tanrıyı öldüren insan artık peygamberi de mi öldürmüş olacakıtr?

Kural 2 –

Gökkuşağı:

Peki bunların yanı sıra, bir bardak ve su nasıl yer değiştirebilir? Cevabı renklerde var. Bir süredir renklerin anlamını kaybettik. Yoğunlaşarak kaynağını temsil eden kimyasal aromaları çağrıştıran birer fetiş nesnesi halindeki renklerin biraradalığı artık gizemli gelmiyor. Su o bardağa rağmen başka bardakların içine hunharca boşalmaya veya gizlice sızmaya devam edebilse de şeffaflığı da zaten renksizliğinden değil bu akışkanlığından kaynaklanıyor. Şeffaflık bir davranış değil, biçim haline geldiğinde ise pornografiden nasibini almış demektir. Bir zamanlar, ufukta gördüğümüz renklerden oluşan o çizgi bizi heyecanlandırıyordu, hem de o çizginin aslında bizi içine alan bir çember olduğunu göremiyorduk bile. Noktalardan oluşmayan tek çizgiydi o. Çünkü ışığın kendi doğruları vardır, suyun da damlalaştığında kendine göre bir yayılma gücü. Geçenlerde fotoğrafı çekilen karadelik, bulanık yapısıyla bir netliğe kavuşmuştu. Bu ileri teknoloji dedikleri şeye rağmen, görüngüsü nasıl da bulanıktı… NASA’da çalışan biri şöyle açıkladı: ‘100 metreden daha büyük bir teleskop yapamıyoruz, bu sebeple bir çok bilim insanı farklı teleskopların görüntülerini üst üste koydu. Arada boşluklar olduğundan netleştirilemeyen görüntü, karadeliğin ilk fotoğrafı oldu.’ Ve su her zamanki gibi o boşluklardan sızamıyor, o boşluklar da suyu kaldıramıyor. 2010 yılında Julian Assange tarafından sızdırılan sırları akıllara getiriyor. Sırrı bilenlerin sayısı birkaç milyar insana ulaştığında da şeffaflık yine bir biçim haline gelmişti. Sır ise arzu makinası tarafından üretilmeye devam etti. Aydan epey uzakta oluşan fakat dünyadan bakılınca ayın etrafındaymış gibi görünen ay halesinin yanılsaması da sırla aynı oranda çoğalıyor. Yaşamın çoğaldıkça ölümü gördüğünü her insan bilir ya da bilecektir. Gökyüzünde gözümüze takılan o en parlak yıldızın ölmekte olan bir yıldız olduğu gerçeğiyle paralel olarak gizemin temsilcisi karadelik de görüntüsünün ifşasıyla birlikte insanlar için ölüyor mu? Daha doğrusu çoktan ölmüş olanın son fermanını mı yazıyor?

Kural 3 –

İmge; atomdur, onu asla kaybetme:

Bugünlerde kimse 1945 yılında Hiroşima’da patlayan atom bombasının nerede olduğunu bilmiyor. Ancak patlamasının izini sanırım herkes hatırlıyor, fakat bu unutmamış demek değil. Patlama anının fotoğrafı da dünyanın bir kısmı için şaşkınlık dolu bir görsel imge olarak duruyor. İmge ölebilir mi? O fotoğraf dehşetin oluşumunda eş zamanlı olarak çekilen bir anı yakalamıştı. Anı yakalama felsefesinin yerine yakalamayı anlaştırmak karadeliğin ilk orijinal görüntüsünün icadında saklı. Orijinallik de muğlak. Çünkü bu nihayetinde bir buluş değil icat. Zaten uzun zamandır bulunmuştu. Fakat uzayın tasarımıyla oluşarak keşfedilen karadelik imgesi henüz kendi bedeniyle ifşa edilmemişti. Beden dediğimiz de, insan gözünün anlamlarını içeriyor. Bilim insanlarının insanın önceden görsel bir tasavvuru bulunan karadelik imgesini ‘gerçekleştirme’leri büyük bir tasarım örneği. İmgenin imkansızlığı da bu şeffaflaşma atağıyla beraber akıllara belki en dehşet verici patlama olan atom bombasını getirir. Aşağıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi, siyah beyaz, boş bir arazide, nostaljik bir patlamak görüntüsü, görüngüsel olarak nostaljik olsa da, anlamı insanlığın evini sarsmıştı. Hiroşima veya Nagasaki kavramlarını patlamayla ilişkilendiren o görüntülerin diğer nostaljik fotoğraflarla aynı biçime kavuşmasının ironisi de düşünmeye değer. Patlamanın anlamını da şimdi daha farklı; yitiş deneni kalıcılaştırarak sağlamanın bir olanağı, yok olmayan ölümün vurgusu. Geçmiş evrenlerin izini taşıyan ve yutarak meşhur karadeliğin anıtlaşmasıyla beraber, imgenin bugünlerde bir patlamaya mı maruz kaldığı düşünülebilir.