Günümüzde pek çokları için ‘kavramsal sanat’ haksız olarak ‘yeteneksiz ressamların’ sanatı, uğraş alanı olarak görülmekte, değerlendirilmekte ve nitelendirilmekte. Yüzyılımızın burjuvazisinin yozlaşmış kültürü olarak değerlendirenler de var. 18. yüzyılın Aydınlanmacı burjuvazinin yerini tüketime endeksli, oradan beslenen dolaysıyla sermaye birikimini ‘kamusal fayda’ gözetmeksizin yapan yeni nesil burjuvazinin ‘birikim’ alanı olarak değerlendirilir. Spekülasyon ve ‘oyunla’ kendi eğlence ve beğeni dünyasını yaratan burjuvazinin yeni icadı olarak gören de var.

Bütün bunların pek çok nedeni var. Özellikle tüketimin kültürel bir olgu olarak işlenmesi, pazarla taçlandırılması ve bunun sonucunda her ürünün kisch’leşmesi doğal olarak sanatın işgaline çanak tutmuştur. Bayağılığın sarmal şekilde kültür ve sanat ortamını içine çekip hemen her şeyin niteliksizleşmesini sağlamıştır.

Niteliksizleşme, ‘edilgen narsistleşme’(F. Nietzsche) bayağılaşma bütün sanat dallarında da karşımıza çıkmakta. Sinema, edebiyat, şiir, heykel, mimari gibi sanat dalları bu anlayış ve kavrayışla istila edilmiş durumda. Snopluk bohemliğin yerine oturmuş gibi. Frankfurt Okulunun (T. Adorno) kaygılarının nedenli haklı oldukları sürekli kanıtlanmakta.

Yeteneksizler’ ve ‘yeni nesil burjuvazi’ sanatı yaşam biçimi, etos olarak görmeyen kariyer odaklılar, sanat-meta ilişkisini ticari değer olarak görenler sanatın tüm alanını istila etmişlerdir. Bu istilaya karşı sanatı suçlamak en kolay yoldur. Sanatın varlığını sorgularsınız, sonuç olarak bayağılığı da ortadan kaldırmış olursunuz, ama çözüm bu değil. Çünkü o zaman sanat diye bir mefhumdan söz etmek olanaksızlaşır. Yapılması gereken nitelikli- niteliksiz, derinlik-yüzeysellik ayıklanmasıdır. ‘Kavramsal sanat’ suçlu değil, buraya akan niteliksiz ve düzeysiz anlayışlar suçlu. Üzerine çöken piyasa ve aktörlerin rolü ‘kavramsal sanatın’ felsefi iddiasını görmezden gelmemize neden olmakta. Bu da sanatsal yeni arayışları önünü kapamakta.

Oysa ‘kavramsal sanat’ sanatın başka boyutu; başka perspektifidir. Biçimin yalnız akıl aracılığıyla ortaya konması, serilmesidir. Aklı dolaysıyla insanı dışlayan nesneler dünyasının tahakkümü sözkonusu değildir. Akıl iktidarını nesnelerle paylaşması, kendini eşitlemesidir. Resmin klasik olarak dayandığı, kutsadığı ‘el emeği yeteneğinin, becerinin’ yerini akla, düşünceye bırakması, terk etmesidir. Resmin en temel unsuru olan perspektife dayanmasından dolayı da resim sanatı içinde yerini korur, güçlendirir, zenginlik katar. Resmin yeniden itibar kazanmasıdır. Diğer yandan resim sanatını aşmaya hatta yıkmaya çalışır. Bu anlamda da ‘kavramsal sanat’ yerleşik sanat anlayışlarına karşı yıkıcı ve devrimcidir. Devrimcidir, çünkü tarihsel olarak ilk defa ‘sanat-hayat’ ayrımına çomak sokmuştur.