Ana Sayfa Litera Babamın Yeri: Romanda Kişisel Tarihe Mesafeli Yakınlık 

Babamın Yeri: Romanda Kişisel Tarihe Mesafeli Yakınlık 

Babamın Yeri: Romanda Kişisel Tarihe Mesafeli Yakınlık 

Annie Ernaux 1940 yılında işçi sınıfı bir ailede doğmuş, çocukluğunu mazbut bir çevrede Normandiya’da geçirmiştir. Edebiyat öğretmeni olan Ernaux aynı zamanda Fransız çağdaş edebiyatında önemli bir yere sahip Renaudot ödülünü almıştır. Ernaux metinlerinde kendi yaşamını, duygularını, dönemin sosyolojik olgularını da yakın plana alarak başarılı bir şekilde okuyucuya aktarıyor. Yazar baba kız ilişkisini, babasının işçi olarak geçirdiği gençliğinden ilerki yaşlarına kadar olan değişimini, tüccarlığa geçişini, kendi hayatını ve yaşadığı çevredeki insan profillerini başarılı bir sınıf hikâyesi olarak sunuyor. Babamın Yeri romanında babası, Ernaux’un öğretmenlik sınavını geçtikten iki ay sonra ölüyor. İşçi sınıfı bir aileden, eğitimi ve evliliği ile burjuva sınıfına geçiş sürecini, kendi yaşamından örneklerle otososyobiyografi olarak adlandırdığı özgün yazı tarzıyla romanda işliyor. Ernaux eserlerinde cinsiyet, kültür, dil, sınıfsal farklılık gibi konuları bireysel ve toplumsal açıdan irdeliyor. Mahrem sayılabilecek bireysel anılardan toplumsal olaylara uzanan kolektif denilebilecek romanlar ortaya koyuyor.

Ernaux bireysel bir anlatı çizgisi yakalayarak baba kız ilişkisi üzerine yeni bir açılım getiriyor. Baba kız ilişkisinden hareketle, öncelikle babasının yaşadığı ve dolayısıyla kendi gençliğine kadar süren zamanın resmini oluşturuyor. Dönemin sosyolojik şartları, babasının beklentileri, çevresinde yaşayan ağırlıklı olarak eğitimsiz insanların varlığı, sınıflar arası farklar üzerinden roman derinleştiriliyor, çıtayı yükseltiyor. Zaman zaman metinde mahrem sayılabilecek anılara da yer veren, anıları kişiselleştirmeden, mesafeli bir şekilde aktaran Ernaux, kurduğu bu denge üzerinden terim olarak da yazarın kendinin oluşturduğu otososyobiyografi tarzını sağlamlaştırıyor. Metinde baba ve kız arasında, dikkatli olan her okuyucunun sezebileceği derecede bir uzaklık ön plana çıkarak romanı farklılaştırıyor. Oluşturulan uzaklık duygusunun kökeninin, ilk akla geldiği gibi taraflardan birinin diğerine olan sevgi eksikliğinden kaynaklanmadığı metin ilerledikçe ortaya çıkıyor. Bilinçli olarak oluşturulan uzaklık duygusu çok keskin bir amaca hizmet ettiği için oldukça ustaca, metne ince ince ve ayarında sızdırılıyor. Babası, Ernaux’u düşündüğü, onu hayata hazırlamak istediği için kızının kendi sosyal sınıfından ayrışmasını istiyor, hedefliyor. Gelişimin tamamlanması için baba, kızını kendinden keskin bir şekilde ayırıyor araya mesafe koyuyor. Kızın öğretmen olmasıyla romanın başlaması gelişimin tamamlanması konusunun bir hedef olması açısından vurgulanmasını ortaya koyuyor. Babanın planladığı gelişim tamamlandığında, kızı okulu bitirip, üst sosyal sınıfa ait biriyle evlendiğinde beklenen gerçekleşiyor ve kızın babayla olan yabancılaşması başlıyor. Artık aynı sosyal sınıfa ait olmayan baba ve kız arasındaki kopuş iyice hissedilebilir durumda olduğundan metinde özellikle derinleştiriliyor. Kızının zihninde aile içinde önemli bir yere sahip, otoriter, destekleyici baba rolünden sıyrılarak yabancılaşan baba, onun temsil ettiği kuşak, değerler, geçmiş yaşam bugün üzerinden yazar tarafından sorgulanmaya başlanıyor. Ernaux eğitimli, burjuva sınıfından biriyle evlendikten sonra aile ve çevresine karşı ayrışması, yabancılaşması daha fark edilebilir olarak metinde aktarılıyor. Özellikle damadın ailesinin yaşadığı eve gelmek istemeyişinin farkında olan babanın, damadının kendisiyle konuşacak bir şeyler bulamayışına hak vermesi ve bu durumdan hoşnut olması sınıf farklılığının altını çiziyor. Babanın bu farklılıklardan, kopuştan, ayrılıklardan hoşnut olmasının nedeni olarak da kızını kendi işçi sınıfından üst sınıfa çıkarabilmesindeki başarının sonucu olarak gördüğünü anlıyoruz.

Eğitimsiz, tekdüze hayatlara sahip kadınlar arasında sıyrılan, yaptığı evlilikle sınıf atlayan Ernaux kendi sosyal konumuyla diğer kadınların sosyal konumunun farklılığını ortaya koyuyor. Kadın ve sosyal sınıf konularından beslenen hibrid yapısı ile roman, baba kız ilişkisi üzerine de giderek farklı bir boyutla zenginleştiriyor. Kişisel olaylar, günlük hatıralar kollektivite, toplumsal tarih, nesnelle öznelin birlikteliği zıtlıklar gibi görünse de romanda birbirini tamamlayan, destekleyen unsurlar olarak ustaca kullanılıyor. Kendi yaşam öyküsünün farklı sınıfları kapsayan hibrid yapısının paralelliğini metinlerinde de devam ettiriyor Ernaux. Yazdıklarıyla sadece kendi görünür olma hikâyesini değil, diğer tüm kadınların ve kadın yazarların görünür olma hikâyelerini oluşturuyor. Türkçe’ye çevrilen Seneler ve Yalın Tutku kitaplarında da farklı sosyal gruplardan kadın portrelerinin sosyal hayatlarını, psikolojilerini metinlerine oldukça başarılı bir şekilde aktarabilmesinin temeli kendi yaşamında biriktirdiği gözlemleri oluyor.

Okuyucu olarak yabancı Fransız kültüründen kendi dünyamıza gelerek aile büyüklerimizle aramızdaki yılların derin uçurumlara yol açtığını kendi kültürümüzde de gözlemleyebiliyoruz. Babamızın yaşadığı dünya ile kendi dünyamız arasındaki bireysel, toplumsal farklar algımızda farklı bir mesafe türü inşa ediyor. Mesafeler sevgisizliğin doğurduğu bir sonuç değil, aksine tüm toplumlarda karşımıza çıkacak sınıfsal farkların ihaneti olarak beliriyor. Ernaux’un oluşturduğu ve otososyobiyografi olarak adlandırdığı yazım türü, kişisel bir otobiyografiden daha çok yaşanılan dünya içinde kendi yerini bulma, oluşturma çabasına evriliyor. Ortaya konulan çabanın toplumun bireylerinin hayatlarına dokunması sonucu bireysellikten kolektifin otobiyografisi ortaya çıkıyor. Yazarın kendi yaşamını, çevresini anlatırken tarafsız kalmasının oldukça zor olduğu göz önünde bulundurulduğunda, öznel olarak değerlendirilebilecek olan romanda mesafenin iyi bir şekilde kurgulanması sonucu dengenin mükemmel olarak oluşturulduğu fark edilebiliyor.

BABAMIN YERİ, Annie Ernaux

Çeviren: Siren İdemen

Can, Ocak 2022, 72 s.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl