Ana Sayfa Vizör Bir Yokluk Anlatısı Kelebekler

Bir Yokluk Anlatısı Kelebekler

Bir Yokluk Anlatısı Kelebekler

Kelebekler, hikayeleri en başta kesintiye uğramış, yoklukla başlamış üç kayıp kardeşin tanıtımları ile başlıyor: Karşısında eşi olmayan bir eş olan küçük kız kardeş; sanatla uğraşan ama yaptığı işte sanat olmayan ortanca erkek kardeş ve asla uzaya çıkamamış, uzaysız bir astronot olan büyük erkek kardeş. Kelebekler en başından en sonuna kadar tam anlamıyla yokluğun ve yoklukların üzerine kurulmuş bir film. Hatta yalnızca yokluğun resmi geçidi diyebilirim.

Yokluklar yalnızca kardeşlerin hikayeleri ile de sınırlı değil: Muhtar olmayan bir muhtar, allahını kaybetmiş ve kara deliklerden bahseden bir imam, köye ölmek, yani yok olmak için dönen kelebekler, bir an var, bir an yok olan tavuklar ve yağmursuz bir köy Hasanlar.

Yaşama olmayan ebeveynleri ile başlamak zorunda kalmış üç kardeş-olmayan, olmayan babalarından gelen bir telefonla yolunu bile bilmedikleri Hasanlar’a doğru yola çıkarlar. Çünkü Hasanlar’ı da hayatlarının başında kaybetmişlerdir. Köye gitme nedenleri de olmayan-baba’nın açtığı bir telefon yüzündendir. Yani ortada aslında herhangi bir neden de yoktur. Hasanlar’a doğru yola çıkmalarının nedeni de budur. Kaybedilmiş kardeşliğin bulunması, “neden”in, yani anlamın bulunması. Kelebekler bir bölümü yolda, geri kalanı Hasanlar’da geçen, tüm yol filmleri gibi bir arayış hikayesi. Ancak bu noktada bir janr olan yol filmlerinden ayrılıyor. Yıllar önce yol filmleri ile ilgili kısa film senaryosu denemem olmuştu. Beş dakikalık bir yolculuğun anlatıldığı, adı da bu yüzden “Kısa Yol Filmi” olan bir kısa yol filmi. Yazının belki okunma ihtimaline karşı birkaç bölümünü burada paylaşabilirim.

ayşe arabayı kullanmakta, ali arabanın ön camından kolunu çıkarmış, arabanın yoldaki hareketinin neden olduğu hava akımında, elini ve parmaklarını uçurma hareketini yapmaktadır. derisinde, avuçiçinde, elindeki kıllarda, tırnaklarında hızın ve sürtünmenin baskısını hisseder. kamera bu görüntüyü bir dakika boyunca çeker. ahmet arkadan ali’nin kafasına vurarak bağırır.

ahmet : n’apıyon lan gerizekalı!”

bir yol filmi klişesi olan arabanın yoldaki hareketinin neden olduğu hava akımında, elini ve parmaklarını uçurma sahnesi Kelebekler’de de kullanılıyor. Klişeye yapılan övgü ya da yergi olduğu konusunda emin değilim ama bu sahnenin olmadığı bir yol filmi hatırlamıyorum sanırım. Kısa Yol Filmi adını koyduğum bu senaryonun tek amacı iyimser yol filmlerinde duyduğum olmamışlık hissiydi aslında:

ali: ben yol filmlerine yine de uyuzum. hayatı kaymış birkaç tip, her şeylerini kaybettikten sonra yola çıkıyor. yolda arabaları bozuluyor, lastikleri patlıyor, birbirlerine katlanamadıkları için kavga ediyorlar, aslında kendilerine katlanamıyorlar, aslında bi yandan da bütün yol filmlerinde tek bir karakter var, bütün o farklı karakterler bir kişinin farklı yönleri aslında, kendileriyle kavga ederler, kendileriyle barışırlar, sonra bu şizo grup, biraz daha yol yaptıktan sonra birbirlerini sevmeye başlar, en sonunda da kendilerini iyi hissettikleri, kişiliklerinin tüm parçalarının diğerleriyle uyum içinde olduğu bi anda film biter?

ahmet : ee?

ali : sonra ne oluyo abi? o an geçtikten sonra? cepte beş kuruş yok, hatalar yanlış anlamalar kaçırılmış fırsatlar duruyor öyle?”

Kelebekler’i diğer yol filmlerinden ayıran temel nokta da tam olarak bu. Bir yolculuk var ama kimse bu yolculuktan bütünlenmiş, tamamlanmış halde dönemeyecek. İçimizde bu umudu hep saklıyoruz ama bir yandan da bu anlatıdan böyle bir son çıkmayacağını için için biliyoruz. Çünkü ortada ne kimseyi tamamlayacak bir anlam var, ne de bir iyimserlik. Filmin güldürürken bir anda göz yaşartan sahneleri de olmayan bir iyimserliğin anahtarı. Gülüyorsun ama ağlayacaksın, ağlıyorsun ama bu çok saçma ve güleceksin. Kederin içinde sakladığı neşe ve neşenin içinde sakladığı keder. Bir keder-neşe yin yangı.

Bu noktadan baktığımda filmi şöyle özetleyebilirim: Nihilizm aşılamaz. Parçalanmış olan parçalanmıştır. Kayıp olan sonsuza dek kaybedilmiştir. Ama nihilizm ne güzelliği ne de acıyı yok edebilir. İçselleştirilmiş nihilizm bile bunu başaramaz. Çünkü nihilizm en başta kendine saldırır ve kendini yok eder.

Köye sadece ölmeye dönen Kelebekler gibi. Yaşamdaki ilk iktidar sembollerini hemen hayatlarının ilk zamanlarında kaybetmiş ve hayatları boyunca bunu aradıklarını bile fark edememiş üç kardeşin boşlukla ve acı bir neşeyle anlatılmış hikayesi diyebilirim Kelebekler için.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl