Ana Sayfa Litera DALİN (ÖYKÜ)

DALİN (ÖYKÜ)

DALİN (ÖYKÜ)

Bir bebek özleminde seni aramak var ya…”

Ali Çınar

 

Benziyor.

 

Güveçten burku ağız tadımla bir, taşları parmak uçlarımdan emerek dolaşırken tesadüfleşiyorum. Tanımamazlıktan gelmek çocukça. İnsanın bakışı değişmiyor. Göz rengi, rakı kırmayınca yaşlanmıyor sanırım. Önce ben gülümsüyorum. Ayna çarpıyor. Meşhur bir kahvesi varmış buranın, her yerde solunduğu hâliyle, kum közünde. Sigarası değişmiş. Sigaralar değişti. Nedense mutluluktan söz açıyoruz hemencecik. Açlığımızdan. Necatigil’in “Gizli Sevda” şiiri gibi birazcık, değil gibi. Mesutmuş, kocasını seviyormuş./Kendilerininmiş evleri…” Tabii mülkiyetini sormuyorum. “Tayin,” diyor, “zor bizde. Sınıf normu Batı’ya kolay kolay açılmıyor.” İzmir’den çıkmamış öğretmenliğimden utanmaya başlıyorum. Nedense… Nedenseler Mardin’e bu mevsimde çok yakışıyor. Diğer mevsimlerini görmediğimden haklarında yorum yapamıyorum. Tıkanıyoruz. Öksürüksüz. Birden ağzım gevşeyiveriyor: “Kokun,” diyorum, “sanki böyle değildi.” Sankisi fazlalık.

 

Mahallede bu kadar dikkatimi çekmemişti. Gurbet fazlası yatılı lisede üçüncü gündüzlü yılımdı. Babasınca emanet, aynı servis aracı… Hep ayrı yazılan yan yanalığımızda o kokunun köprüsüyle ilk kez karşıya geçtim. Elini tutmam zor olmadı, dudağına dokunmam biraz zaman aldı. Demek ki bazı kızlar farklı kokar. Bitişik yazımla apayrı. Tüm ailenin kokusu böyle değildi. Öz. Su çubuklu doğal detektörümle bir tümülüsü delmeye çalışırken jandarmaya yenildiğim zaman fark etmiştim değillemeyi. Babası, son çatalından başçavuştu. Komşu torpiliyle öğüt yükü salındım. O ara koklamaya çalışmıştım haki adamı. Benzemiyordu.

 

Omzumdan bıçaklandığım günün iki ertesi ziyaretime geldi. Gri bir kazak almış, hediyesini güzelce paketletmiş. Ev içi yokluğumuza şaşırdığını gözlerinden okuyabildim. Koruk. Sobanın oda sisini kurutmasıyla koku daha da yapıştı duvarlara. “Kuru zemine mukavva daha iyi yapışır.” Gerçek hayatta nerede karşımıza çıkacaklardan: İş-Teknik. Bir gün sonra arkadaşıyla haber yolladı, “Annem öğrendi, çok sinirlendi; bitirelim.” demiş. Annenin neyi bilip bilmediği muammaydı ama açık mavi pijamalarımla çöktüğüm yatağımda “Burada nasıl yaşıyorsunuz?” bakışını yakaladığım an biteceği belliydi. Güzelceli paketi geri gönderdim. Bende henüz bunu giyebilecek hak yok. Dikişler alındı, servise binilmedi. Elden bir bisikletle vardığım okulda karşılaşmamak için koca bir dönem saklandım. Ama koktu. Korkuluğu, büstü, bayrağı, silgisi, tozu… Son göçü, dediler. Mersin’eymiş. Babası, yolluğunu alıp emekli olacakmış. Mersin artık bambaşka kokacakmış.

 

“Benim bir kardeşim daha oldu,” diyor telveden önceki son yudumda, “üniversiteye başladığım yıl doğdu. Erhan. On dört yaşında şimdi.”

 

Hangi üniversiteye gittiğini, hangi filmleri izlediğini, hangi kitapları okuduğunu bilmiyorum, Erhan’ı da. Sadece seneler sonra boğukça bir haber gelmişti: “Kansermiş, saçlarını falan kesmişler.” Müddetince hastalığa yakalanın kendisi değil de annesi olduğu duyuruluyor. Sormuyorum. Gerek de kalmıyor. “Annem, ölmeden önce bir emanet daha bıraktı bize işte. Ablalıkla annelik arası bocaladım. Nihayet düzdeyim.” Koku konusuna bir türlü dönemiyorum. Taşlı kente veda öpücüğümü de vermem gerekiyor. Gereği fazlalık.

 

Gürçeşme’nin Dayko üzerine kurulmuş küçük bir ortaokulundayım. Türkçe öğretmeni. Meslekte üçüncü yılım. Beşinci sınıflar da ortaokula dâhil edilince İzmir’de göreve başlamak zor değil. Yılın ilk dersi yakıcı bir güneşten gevremiş. Çipil çipil Roman çocukları, meraklılar. Derken, tanışma faslının ikindilerinde ayağa kalkandan yükseldi koku. Bembeyaz esmerliğin sınıfa yaydığı mis… Kızın adı “Limon”. Böyle adlara kolay alıştım. “Hoş geldin Limon, “dedim, “parfümün de ne güzelmiş!” Çok doğaldım. Kaçırmamalıydım. Öğrenmeliydim. “Kardeşim doğdu,” dedi, “adı Haktan. Onun pudralı gibi parfümünden sıktım. Bebekler için.” (Kardeşim Erhan-kardeşim Haktan) Anımsadım. O da zamanında ilk öpüşlerimize evin ortancasına bakmaktan geliyordu. Hızlıca soluyorduk. “Bebekler için.” Biz için.

 

Sokağımıza açılan ikinci büyük market bu. Caddemizde, demedim; sokağımızda. İkincimdeyse sıralama sayı sıfatlarından arınığım. Elde yıkama kurallı bebek deterjanı arıyoruz. Matik olmayacak. Sabuncuklar karışıyormuş. Zeytinyağı özlüsünde karar kıldıktan sonra indirim rafında takılıyorum. Şampuan, bebek kolonyası, pudralı şeyler… Civcivi gülümseyen birini eşime göstererek “Alalım mı?” diye soruyorum. Ret. Görselli bebek doktorlarımız pudralı ürünleri pek önermiyormuş artık. Deneme ürünü de yok raflarda. Ne olursa… Kapağı çeviriyorum. Şaşkınlıkla izlenmekteyken burnum, topsu ıslaklıkta.

 

Hem de çok…

 

Benziyor.

 

 

 

_____

 Resim: Orhan Peker

 

 

NOT

 

ELEŞTİREL KÜLTÜR (EK Dergi) sitesinin edebiyat editörü Erkan Karakiraz’ın seçtiği eserler, sitenin edebiyat bölümü Litera’da yayımlanıyor. Matbu ya da dijital herhangi bir ortamda yayımlanmamış öykü ve şiirlerinizi, literaoykusiir@gmail.com e-posta adresine gönderebilirsiniz.

.

.

.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl