Ana Sayfa Art-izan FİGÜRÜN HUZURSUZLUĞU…

FİGÜRÜN HUZURSUZLUĞU…

FİGÜRÜN HUZURSUZLUĞU…
Ömer Koçağ

1980’lerin başında Figür mü? – Soyut mu? Tartışmasıyla gündeme oturan sorun aslında “Modern Türk Resmi” yönelişine bir müdahaledir.

Bir ikileme indirgeme ve ötekileştirme taktiğiyle “modern’in” ne olduğu 12 Eylül faşizmi ve sermaye ilişkileri doğrultusunda yeniden şekillendiriliyordu.
Özal’la kimliklenen küresel  “serbest piyasa” mantığına uyarlanmaya çalışılan, “sanatın özelleştirilmesi” ilişkisini, banka galerileri ve sponsorluğunda kurgulanan aktörler kendi temsiliyetleri üzerinden konumlanmaya çalışıyordu.
Figür dili üzerinden, modern akla göre kendini gerçeklik ve eleştirellik temelinde konumlandıran cephe ise 70 kuşağının doğrudan toplumsallık ve siyaset ilişkisi içinde etkinleşmiş dilini “yüksek sanat” çerçevesinde oturtma çabasındaydı.
Bir yandan siyasetin, diğer yandan darbelerle şekillenen zorlama bir modernleşme projesinin estetik yükünü omuzlamaya çalışan sanatçı grupları sürecin tüm sıkıntılarını göğüsleme çabasındadır.
Buna rağmen politik olanın akademik alanda kendini, modern–avangart dilin gecikmişliğini kapatma sorumluluğu ile sınırladığı ve bu kanalla “resmi-ilerlemeci” anlayışa entegre olduğu dil 70 kuşağının genç figürünü etkilemiş ama bu dil Görsel Sanatçılar Derneği ve “duvar resmi” çalışma grupları gibi örneklerde görüleceği üzre sokağa ve gündelik hayata doğru özgürleşmişti.
Şeyma Barut
Oluşturulan “kamusallık” iradesi 12 Eylül darbesi ile yıkıldıktan sonra varlığını “ironik ve groteks” bir evrimle sürdürerek yeni bir popülerlik kazanır. Bu “daralma ve genişleme” refleksleri postmodern dönem içinde yerellikten globalleşmeye, anlamlılıktan şeyleşmeye, öznellikten çokluğa doğru periyodik kasılmalarda gözlemlenebilir.
Bu gün genç figür resmi sürece paralel hızlı bir “bireysellik” stresi altındadır. Bir yandan “piyasa” dilinin genel talebi belirleme, markalaştırma eğilimi “jestüel” olanı ve “arzu nesnesini” yükseltirken, diğer yandan sanatçı varlığı ekonomik cendere altında köleleştirmektedir.
Bu gerilim altında üretme çabası eleştirelliği alabildiğine kısırlaştırırken, gündelik siyasetin totaliterleşen dili altında ayakta kalmaya çalışır.
Tüm bunlardan daha önemlisi sanatın politikliğine ilişkin yürütülen kavramsal çabanın içe çekildiği “kültüralizmin” üst belirleyiciliğinin yarattığı şiddettir.
Nesli Türk
Estetik kuramın, post-marksist ve post-modernist tartışmalar içinde, “öznellik ve özgürlük” sınırlamaları içine sıkıştırılması, şiddetin beden politikaları ve arzu üzerinden tanımlanır olması, hatta “duyumsanır” olanın dolanımlarında, mikro politikaları kilitlemesi, teknolojik, fiziksel, toplumsal ve ekonomik bağlamdan kopuk bir “beden” anlayışını yaygınlaştırmıştır.
Oysa zaman ve uzam içinde sıkışmış varlık ve metabolik süreçler, çevre ile etkileşim içinde olmayı, çoklu sosyo-ekolojik süreçlerin getirdiği çelişkinin tarihsel yükünü, psişik olanla birlikte içinde taşıma zorluğunu birlikte getirir.
Bunun temel pratikleri bedeni şekillendirir. Bunun gözleyeni  yaratıcısı olarak figürün imgeleyeninin üzerinde artan basınç, başlıkta adını koyduğumuz “huzursuzluğun” kaynağıdır.
Nostaljik geri sıçramaların melankolisine ait imge arayışları, şiddetin çağırdığı dışa vurum, gündelik hayatın deforme ettiği “yeni insana” ilişkin arayışların tedirginlikleri, teknolojinin yarattığı distopya, zombileşmiş bedenlerin, arzu-bedenlerin yeni mekanlaşmaları sanatçıya buna uygun yeni imgeyi, yeni formu yaratma zorunluluğunu kaçınılmaz kılmıştır.
Canlılığın öz gücünü oluşturan “yaşamda kalma tutkusu”, bu huzursuzluğu aşmanın en büyük güvencesi ise bunun bilince çıkması ve tüm temsiliyet ilişkilerinden sıyrılan bir deneyim sanat adına en büyük kazanım olacaktır.
“Genç Figür” resmi bu yükü taşıyacak umudu tüm zenginliği ile göstermektedir.
“Figürün Huzursuzluğu” 22 Haziran tarihine kadar Akademililer Sanat Merkezi’nde izlenebilir.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl