Sosyal medya çoğu zaman da eğlenceli bir yer aslında. İnsanlar başkalarının tiplemelerini çok rahat kamusal figürasyonlara dönüştürebiliyorlar. Geçen yazılarımdan birinde Baattin tiplemesi üzerinden bir şeyler söylemeye çalışmıştım. Gezi ruhunun da etkisiyle Baattin hayata, iktidara ayar vermenin bir kuplelik aracı olmuştu. Şimdi yeni bir tiplememiz ya da internet fenomeni İnci Sözlük’ün yaygınlaştırdığı adla İlber Ortaylı capslerimiz oldu. Hemen her gün sosyal medyada paylaşılan Ortaylı esprileri bir tarihçi figürü üzerinden seçkincilikle hesaplaşan kolajlar üretiliyor ve hızlıca anonimleşiveriyor.

y7k7qye.png

Akla hemen şu geliyor: Akademik olarak ününün doruğunda, kamu nezdinde fazlasıyla saygın bir tarihçi neden parodileşiyor peki? Öncelikle esprili ve sevimli kişiliğinin medyatikleşmesine katkısı olduğu kuşkusuz ama bu çok düşük bir oran. Asıl neden Ortaylı’nın nobran, snob ve küçümseyici tavırlarına karşı bir tepkiden kaynaklanıyor en önemlisi de nasıl bir tarihçi olduğuna dönük yaygın sinizmle. Paylaşılan capslere baktığımızda cahillik vurgulu, sus sen konuşma tavırlı figürasyonlar epeyce çok… En az yedi dil bilmiyorsan konuşma gibi karşısındakini ezmeye dönük tavırlarda parodileşmeden payını rahatça alıveriyor.

Ortaylı önemli çalışmalarına rağmen, 1960’ların eleştirel teorisiyle harmanlanmış, tarih yazımının bizzat kendisini sorgulayan, onu aşağıdan ve ezilenlerden yana okumaya çalışan, sol duyulu tarihçi kimliğinden fazlasıyla farklı bir profil çiziyor. Kökenine dönük aristokrat vurgusu onu tipik bir saray tarihçisi olarak konumlandırmayı kolaylaştırıyor. Zaten metafor değil, hazretleri uzun bir süre, AKP’li kavruk iktidara rağmen Topkapı Sarayı Müdürlüğü’nü de yaparak risk almayan seçkin kişiliğini perçinlemiş oluverdi. Örneğin 1960 sonrası Eric Hobsbawm, E. P. Thampson gibi İngiliz Komünist Partisi çevresinde toplanmış eleştirel tarihçilerin açtığı yol dünyada tarihçi kimliğini önemli ölçüde sorgulanabilir kılmış yeni bir tarihçi kuşağı yetiştirmişti. Yani tarihçi “tarafsız arşiv kurdu” mitolojisine sığınamayacaktı artık. Bizzat tarihçinin kendi tarih yazımı pratiği sorgulanıyordu artık. Bu eleştirilerden kaçmak “meslekten tarihçi” mazeretiyle de savuşturulamıyordu. Örneğin Osmanlı tarihi okumalarında Taner Timur’un yaklaşımı sol tarih okumasının önemli örneklerinden biriydi. Oysa Ortaylı hiçbir zaman angaje bir tarihçi olmadı malumat furuş kişiliğiyle ve bildiği yabancı dillerin sayısıyla caka satan kibiriyle diğer bir malumatfuruş sahaf kurdu Murat Bardakçı’yı tamamlayan bir kişilik oluverdi. Biz de Yalçın Küçük’ten Taner Timur’a ve Feroz Ahmad’a Osman tarihi ve modernleşme süreci başka bir gözle okunurken hazret yine risksiz sırça köşkünden gülümsemekle yetiniyordu.

Yani bugün karşımızda Ortaylı’nın kibrini, küçümseyici tavrını ve aristokrat saraylı seçkinciliğini, yakalanmış görüntülerle dalgaya alan bir furya varsa bunda tarihçi kimliğine dönük oluşmuş inançsızlığın da payı büyük görünüyor. Artık dilimize pelesenk olmuş tanımlamayla söyleyelim: Manidar olmuş!

2014 yılında yazılmıştır.

TEILEN
Önceki İçerikCOUNTER BİENAL-Bir Öğrenciden Bienal Eleştirisi
Sonraki İçerikOnur Sakarya: Sait Faik’le Bilge Karasu arasındaki gerili bir ipteyiz!
Ali Şimşek
1970, Gaziantep doğumlu. Marmara Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi’nde ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okudu. Çeşitli yayınevlerinde editörlük yaptı. Yazıları Pasaj, Evrensel Kültür, Yeni Sinema, Yeni Film, soL, Cumhuriyet, Varlık, Sanat Eylemi, Üç Nokta, Bağımsız’da yayınlandı. 2008-2012 yılları arasında BirGün gazetesinde kültür sanat editörlüğü yaptı ve yazılar yazdı. Yurt Gazetesi Kültür Ek yayın yönetmenliğinde bulundu. 2004-2012 yılları arasında Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Kültürel Çalışmalar Yüksek Lisans programında ve İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde medya, küreselleşme, popüler kültür ve sinema üzerine dersler verdi. AICA-Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği üyesi.