Komet’in Dirimart’taki sergisini dolaşıyorum ikinci kez. Bazı sanatçılar ile ilişkiniz başkadır elbette. Onlar size ilk gençliğinizden hatta çocukluğunuzdan itibaren eşlik ederler. Yani geçmişin rayihalı buharlarıyla ve buğularıyla yüklüdürler edebice söylersek. Komet’in çoğu 2020-21 yapımı yapıtlarının olduğu son sergisinin ismi dikkat çekiyor önce: Resim Sergisi! Magritte’in ünlü resmini hatırlarsak “bu bir pipo değildir.”. Ne bir kavram ne de metafor var. Özellikle ağdalı metinleri, yapıtları neredeyse ezen konseptleri olan günümüz çağdaş sanatı düşünüldüğünde bu düzlük elbette bir ironi de taşıyor. Untitled-İsimsiz‘in bile sergilere isim olduğu günümüz sanatı için elbette bu da bir başka yöntem. Fakat ben öyle düşünmüyorum. Komet bizzat resmini göstermek istiyor bize. Söylenenler kadar “söylenmeyeni” izleyiciye bırakmak istiyor. Komet, elbette üretken bir sanatçı olarak video arttan yerleştirmelere bazen eğlenmek için contemporary yordamlarını da denedi deniyor. Fakat o bir ressam olduğunu biliyor elbette. Bize hatırlatıyor sadece…

Bazı sanatçılarla kurduğumuz ilişki özeldir dedim. Benim Komet resimleriyle karşılaşmam lise çağımda Milliyet Sanat, Gösteri, Adam Sanat gibi dergilerle oldu. Bazen matbaa mürekkebinin kokusunun duyulduğu siyah beyaz resimlerden bahsediyorum 1980’lerin sonlarının. Dolayısıyla Komet, Malik Aksel, Yüksel Arslan, Utku Varlık, Abidin Dino, Balaban, Avni Lifij, Abidin Elderoğlu gibi sevdiğim nice ressam gibi edebiyat-şiir kokusu sinmiş olarak var oldu bende. Onun puslu zemininden fırlayan ya da uçuculuğuyla kendi arka planında kaybolan figürlerine, kimi zaman Necati Cumalı, Firüzan, Sevgi Soysal,  Melih Cevdet, Camus, Nazım, Oktay Akbal ve ismini burada sayamayacağım nice yazar ve şair eşlik etti. Çocukluğumun geçtiği Antep’in bir ilçesi düşünüldüğünde bir Komet resmini dergiler dışında görmem de çok mümkün değildi zaten. 1988’de İstanbul’a geldiğimde, hala koleksiyonumun kallavileri olan Argos ve Gergedan dergileri siyah beyaz Kometleri renklendiriverdi. Bazı karma sergilerde orjinalleri ile karşılaşma şansı da yakalayıverdim.

Dirimart’taki Resim Sergisi’ni dolaşırken 50i yaşları adımlayan kendimin üzerine yüklenen rahiyayı hissetmemek mümkün mü? Elbette bu yazı biraz öznel ve lirik olacaktı. Çok tartışılan bir yazımda günümüz sanatının edebiyat ve şiirle bağının çok zayıf olduğundan ve kaybolan bohemden söz etmiştim. Komet bana göre biyografisiyle tam da bu “kayıp halka”nın en yoğun yerinden geliyor. Gerek akademi gerek 1971’de gittiği Paris’te bu verimli havayı soludu yapıtlar verdi. Hatta ülkemizin ilk sitüasyonisti oldu, Sartre ve  Beauvoir’ın mezarında fatiha okudu. Ne ikonografik fotoğraftır o!

Komet resmi pusludur dedik. Sis demek istemiyorum. Sis Alman romantizminin sanata ve modernizme en büyük katkısıydı. Belirsizliği ve doğaçlamayı miras bıraktı bize! Dünyamıza bambaşka duygulanım kipleri kazandırdı. Hala başta sinemada yaşıyor zaten. Türkçe tınısıyla pus elbette sisten farklı. Pusu kurmak fiili çok şey anlatıyor zaten. Komet resimlerde dışarıya teğellenmiş odalarla karşılaşırız. Aile fertleri, incecik gözleriyle çocuklar süzülürler. Ya da bir pervazdaki kedinin silüeti. Tekinsiz, puslu ve “pusu kuran” bir şeyler vardır ama. Yüzlerdeki lirik hüzün apansız bir vaveyla ile dönüşmeye hazırdır. “Eşik” resmindeki gibi asık suratlı bir babanın ya da amcanın kuşattığı bir puslu zemin.  Ya da serginin ikonik afişi de olan “Bari beni de az seviniz biraz” resminde size bakan tebeşirle çizilmiş ablak yüz. Kime bakıyor bu yüz? Bozkırın, kayalıkların serpintisiyle tanıdık bir coğrafyadan bakıyor gözbebeklerimizin imbiklenmiş merkezlerine aslında.

Ya da üzerimize üşüşen gotik gölgeler… Serginin en “tekinsiz” ve pusu kuran resimlerinden biri “Nar ile Naz Kaçardı Kiraz”. Fundalıkların, çimenlerin bel verdiği gölgelerle yankılanan bir aralıktan kaçan, elinde kırmızı bir gülle beyazlar giymiş bir kız çocuğu… Ve ona ulaşmaya çalışan ya da kovalayan bir adam. İstisnasız resmimizin en tedirgin edici “tekinsiz” resimlerinden biri bu. Chirico veya Hopper resimlerinde gördüğümüz apansızlık ile akraba ama bu topraklara ait olduğunu da biliyoruz büyük bir suçlulukla… Komet incecikten süzülen lirik bir duyguyu endişeli gotik bir tınıya çevirmeyi çok iyi beceriyor.

Ya da “Meçhul Ressam Anıtı” resmindeki yüzler…Ressamın atölyesi mi burası? Sınırlanmış kareler, bir müzayede masasını andıran kürsüdeki şeytani yüz. Elinde fırçasıyla yargılanmayı ve fiyatlandırmayı bekleyen ressam. Karelerin yarımlaştırdığı kadınlar, diğer yüzler… Koleksiyoner baskısı mı acaba? Okumaya açık… Sanat tarihinde ressam ve atölye ilişkisini en direk gösteren yapıtlardan Velazquez’in üzerine kitaplar yazılan “Nedimeler” resmi ya da Courbert’in halkı karşıladığı o ünlü ressam çalışıyor kompozisyonu da benzer dertlerle deviniyorlardı bence.

Yazacak çok şey daha var. Özellikle Komet’te çok karşılaşmadığım beyaz ağırlıklı kompozisyonları hakkında. Ama onlar başka bir yazının konusu olur…

Eline sağlık usta.

Komet’in Resim Sergisi 12 Aralık tarihine kadar Dolapdere Dirimart’ta izlenebilir.

 

TEILEN
Önceki İçerikTekin Çiftçi: ZAMANIN VİCDANI YOKTUR
Sonraki İçerikTemir Kutlu Bahçeleri (Öykü)
1970, Gaziantep doğumlu. Marmara Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi’nde ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okudu. Çeşitli yayınevlerinde editörlük yaptı. Yazıları Pasaj, Evrensel Kültür, Yeni Sinema, Yeni Film, soL, Cumhuriyet, Varlık, Sanat Eylemi, Üç Nokta, Bağımsız’da yayınlandı. 2008-2012 yılları arasında BirGün gazetesinde kültür sanat editörlüğü yaptı ve yazılar yazdı. Yurt Gazetesi Kültür Ek yayın yönetmenliğinde bulundu. 2004-2012 yılları arasında Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Kültürel Çalışmalar Yüksek Lisans programında ve İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde medya, küreselleşme, popüler kültür ve sinema üzerine dersler verdi. AICA-Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği üyesi.