ELA GÖZLÜ PARS: CELİLE, YEŞİL MÜREKKEP ve İPEK SABAHLIK İSİMLİ ROMANLARIYLA SES GETİREN YAZAR, BU KEZ BİR “DENEME” İLE OKURLARIN KARŞISINA ÇIKIYOR. “KARANLIK ODA” ADINI VERDİĞİ KİTABINDA BALCIGİL, DENİZ GEZMİŞ İLE “ANTİ EMPERYALİST OLMAK” MESELESİNİ “ TARTIŞIYOR.

Osman Balcıgil “e göre: “Türkiye’nin emperyalizm tarafından dize getirilme serüveni yeni değil. 150 yıldır, emperyalizmin baskısı altındayız ve baskı her geçen gün artıyor.”

Yazarla yeni kitabı üzerine konuşmaya başlamadan önce “Neden romandan denemeye geçtiğini” soruyorum:

Bazı “özel durumlar”ı anlamaya ve anlatmaya çalışırken kesin yargılardan kaçınmamızda yarar var. Ayrıca “ne, nasıl, neden” gibi sorulara samimiyetle yaklaştığımızda, araştırma ya da roman formuna pek uygun düşmüyor. Montaigne bir yazısında “Mümkün olsaydı, karşınıza anadan doğma çıkardım” diyor. Çünkü, haklı bulunmak da istemiyor, yargılanmak da. İşte bu nedenle deneme.”

Balcıgil yeni kitabını Deniz Gezmiş’le konuşarak kaleme almış. Böylelikle iki kuşak, kendilerinden önceki dönemden bugüne, Türkiye’yi anti emperyalizm temelinde masaya yatırmış oluyor. Balcıgil’e “Sanki özel olarak bu dönemi seçmişsin gibi” diyorum.

“Çok kritik bir süreçten geçiyoruz. Şimdi diyeceksiniz ki “Ne zaman geçmedik?” Ama bu sefer öyle değil. Sapla saman karışmış durumda. Emperyalizmin uşağı, temsilcisi olup, onun Türkiye bürosu gibi çalışanlar, epeydir avazları çıktığı kadar “Anti emperyalistiz! Anti Amerikanız!” diye bağırıyorsa, buna dikkat kesilmek lazım.

Kitapta da sözünü ettiğim gibi Kurtuluş Savaşı anti emperyalist bir savaştı. Öncesiyle birlikte 68 kuşağının mücadelesi de anti emperyalistti. Benim kuşağım sosyalist bir mücadele verdi ama anti emperyalist olunmadan sosyalist olunmuyor. Bu nedenle, bu ülkede üç kuşak, son damlasına kadar, kanını anti emperyalizm yolunda akıttı. Şimdi böyle söyleyince “masal” gibi geliyor ama öyle değil.

KARANLIK ODA’yı yazmamın asıl nedeni tam da bu!

Bugün kendisini anti emperyalist gibi takdim edenler, sözünü ettiğim bütün mücadele dönemlerinde emperyalizmden yana faaliyet gösterirken, nasıl olup da bugün karşıtına dönüştüler?

Örnek vermem gerekirse: Kurtuluş Savaşı sürerken bugünün egemenlerinin ataları “Memleketi ABD’ye mi yoksa İngiltere’ye mi bağlayalım?”ın peşindeydi. 68 Kuşağı ABD’nin 6. Filo’sunu Kabataş’tan denize dökerken, aynı zihniyet seccadelerini Amerikan gemilerine çevirmiş namaz kılıyordu. Bu ekol, benim kuşağımın kanı oluk olup akarken de emperyalizmin en has işbirlikçisi oldu. Üstelik bu yolla iktidarı ele geçirdi. Uzun yıllar hüküm sürdü. Ne oldu da bugün anti emperyalist kesildi? “

Bütün bunlardan, Türkiye’de üç anti emperyalist kuşak olduğunu anlıyorum. İlki Gazi Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarıydı. Sonrakiler hangileri?

Birinci Dünya Savaşı’nı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve vatansever güçlerin çabasıyla derin yaralar alarak da olsa atlattık.

İkinci Dünya Savaşı’nı yara almadan atlatmamızı sağlayansa, dönemin tek partisi CHP ve “birinci adam”ı İsmet İnönü oldu.

Sonrası tufan! 50’li yıllardan bu yana ne yazık ki iktidar hep işbirlikçiler tarafından ele geçirildi.

Bu iktidarlar, 68 ve 75 kuşağı diye adlandırabileceğimiz iki devrimci jenerasyonu, kıyımdan geçirildiler.

Bugüne nasıl bakıyor Balcıgil?

Bugün kendisine “anti emperyalist” diyen eskinin sağcı militanları, 6. Filo ülkemize göz dağı vermek üzere limanlarımızı ziyaret ederken, neden seccadelerinin yönünü ABD donanmasına çevirerek namaz kıldılar.

Karşılığında ne aldılar ve bugün nerelerde, neler yapıyorlar hepimiz biliyoruz.

Emperyalizme uşaklık yapanlardan, onun sunduğu imkanlardan beslenerek iktidar olanlardan anti emperyalist çıkmaz. Kitapta bu nedenleriyle, nasıllarıyla anlatmaya çalışıyorum.

KARANLIK ODA, Türkiye devrimcilerinin idolü olan DENİZ GEZMİŞ’in mücadelesinden hareketle, iki devrimci jenerasyonun mücadelesini doğruları ve yanlışlarıyla anlatııyor..

Evet, yer yer “iki kuşağın tartışması”na dönüşüyor kitap. Ülkenin bugünkü çıkmaza nasıl sürüklendiği vak’alar ve tanıklıklarla gözler önüne seriliyor…

50’li yıllardan bu yana ülkeyi yönetenler ve bugünkü iktidarın anti emperyalist duruşuna dönecek olursak…

Eğer bir şeyin sebebi ve sonucu iseniz, onun tam karşıtına dönüşemezsiniz. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Bugünün egemeni AKP, iktidara Amerikan Emperyalizmi’nin kendisi için açtığı yolu geçip geldi. Bir yol kazası oldu, iktidarı ortağıyla paylaşamayınca ikiye bölündü. Önemli bölüm ABD’nin elinde kaldı. Yönetimi elinde bulunduranlarsa, bir gecede anti Amerikancı oluverdi.

Kitapta birbirinden güzel illüstrasyonlar var. Kutlukan Peker tarafından çizmiş. Neden illüstrasyon kullandınız?

Sevgili Kutlukan bana göre sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en önemli çizerleri arasında. Böyle bir kitap yapmaya da birlikte karar verdik. Bazı meseleleri anlatmak için sözden fazlasına ihtiyaç var. Birkaç örnek vereyim:

ABD Büyükelçisi ve CIA ajanı Kommer’in (teşkilattaki adıyla Bay Pürmüz) arabasının yakılması, sembolik değeri çok yüksek bir olaydır. Neden önemli olduğunu kitapta Deniz’le uzun uzun tartışıyoruz. Böylesine önemli bir dönüm noktasının birkaç fotoğrafla sınırlı kalmaması gerekiyordu. İllüstrasyonu yapılmalı, afişi olmalı, heykeli dikilmeliydi. Kutlukan’ın eline sağlık, bu yolda ilk taşı koydu.

Deniz Gezmiş ile Sinan Cemgil’in bir motosikletle dağa çıkmak üzere yola koyuldukları an da öyledir. İki genç insan, kendi inisiyatifleriyle “imkansıza yolculuk”a çıkıyorlar. Ne demek istediğim yeterince açık mı bilmiyorum. Ölüme gidiyorlar! Bana göre bu önemli an da ölümsüzleştirilmeli.

Taylan Özgür mesela, o sembollerden bir başkası. İstanbul Üniversitesi’nin önünde, sivil polis tarafından sırtından vurularak öldürüldü. Hastaneye götürülmesi gerekirken sorgulanmak için Toplum Polisi Merkezi’ne götürüldü.

Sevgili Kutlukan Perker’in çizdiği Deniz Gezmiş’i önde Nazım Hikmet’i arkada gösteren illüstrasyon da çok önemli. Anti emperyalist mücadele ne sadece 1920’lerin, 1960’ların, 1970’lerin ne de bugünün meselesi. Ve bu mücadelenin bayrağını, ancak hayatını hak ve özgürlük mücadelesine adamış olanlar, kuşaktan kuşağa aktarabilir. Düne kadar emperyalistlerin maşası olanlardan anti emperyalist olmaz.

Kitapta başka karakterler de var bu tür sembolik önemleri olan.

Evet. Che ve Castro var mesela. Yerlilerden örnek verecek olursam, Süleyman Demirel ve Niyazi Ağırnaslı var.

Kutlukan’ın başarıyla canlandırdığı, başta Süleyman Demirel olmak üzere Milletvekillerinin Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı için el kaldırdıkları an çok ama çok önemli. Tarihimize kara bir leke olarak geçmiştir bu an! Tarihin tozlu sayfaları arasında yitip gitmemeli. Bakıp ürpermemize yol açmalı.

Niyazi Ağırnaslı ayrıca, mutlaka hatırlanmalı. Sembol bir isim. Gerçek bir aydın. Denizler’in idamı onanmasın diye başta İsmet İnönü olmak üzere çalmadık kapı bırakmıyor.

En başa dönecek olursam, bir roman değil yazdığın. Araştırma da değil. Sen “deneme” diyorsun. Zor olmadı mı Celile, Yeşil Mürekkep ve İpek Sabahlık’ın arkasından bu tür bir çalışma yapmak.

Olmadı. Aslında biraz nefes aldığımı bile söyleyebilirim. Kendime “Hep roman, nereye kadar?” diye sormaya başlamıştım ki araya bu kitabı soktum. Öte yandan, kendimi ülkemin gidişatından sorumlu hissettiğimi de söylemem lazım. Geçmişte de kalsa, çok önemli bir dönemi en içinde yaşamışken “Bildiğim bazı konuları ve düşüncelerimi yeni kuşaklarla paylaşmam gerekir” diye düşündüm.

Dediğim gibi, bunlar kesin yargılar değil. Bir yol gösterme çabası hiç değil. Olsa olsa, kendini anti emperyalistmiş gibi göstermeye çalışanlara (dev aynasına bakan cücelere) asıllarını hatırlatma çabası. Bir de tabii, bir büyük devrimciye, Deniz Gezmiş’e saygı duruşu.

Kitabını bu kez başka bir yayınevi bastı.

Pek de başka değil. Kara Karga yayınevi Destek Yayın Gurubu’nun içinde.