Ana Sayfa Litera “SIRASI GELEN DÜNYAYI YESİN” ÜZERİNDEN OSMAN ERKAN ŞİİRİ

“SIRASI GELEN DÜNYAYI YESİN” ÜZERİNDEN OSMAN ERKAN ŞİİRİ

“SIRASI GELEN DÜNYAYI YESİN” ÜZERİNDEN OSMAN ERKAN ŞİİRİ

 

Okuduktan sonra beğendiğim, üzerine dikkat çekmek istediğim, konuşulmasını umduğum eserler hakkında “elimden gelen budur” diliyle bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Okuma yaşı aldıkça da insanın -en azından benim- beğeni çıtası yükseliyor. Önceki yıllarda kitap içinden bir dize bile beğenmiş olsam hemen bütünlük hakkında yazmaya koyulurdum. Tanıtımın hafif ötesine geçen bu fiil de beni hayli yorardı. Şimdiyse yılda sadece birkaç değini (eleştiri diyemiyorum hâlâ) yapsam yeterli. İtiraf ediyorum, beğendiğim bazı kitaplar hakkında bir şeyler söyleyebilmek bazen zorluyor. Hatta tıkanabiliyorum. Özellikle son zamanlarda bilerek yoğunlaştırdığım “Deneysel-Görsel Şiir” çizgisindeki okuma ve incelemelerimden sonra adını koyamadığım çıkarımlar yapsam da bu çıkarımları gerek sözel gerek yazınsal olarak paylaşmak imkânsıza yakın. Örneğin dili kullanışına hayran olduğum şairlerde Murat Üstübal’ın son şiir kitabı “İmge Kası” hakkında başladığım yazma girişimim; yöntem, terim ve empati yetersizliğimden ilerleyemedi, çöpe gitti. Kitap hakkında yazılmış olan başka bir yazının yayımlanması (Atakan Yavuz, Buzdokuz, 11) beni biraz rahatlattı. Aynı şekilde M. Mümtaz Tuzcu için de girişimlerim başarısız oldu ama onun en azından bir şiirini (Sarma Koton 13-30, Akatalpa, 238) fonetik-semantik açıdan inceleyince kendimi murada ermiş saydım. 2022 biterken de bu iki isme doğrultulu okuduğum Osman Erkan’ın “Sırası Gelen Dünyayı Yesin” adlı toplu şiirleri yayımlandı. Borçlandım bildim, hakkıyla deneyeceğim.

Osman Erkan, dallanıp budaklanarak bin bir farklı görüşteki dergilerde rastlayabileceğimiz bir isim değil. Daha çok günceli çizgisine alan Heves, Ücra, Karayazı, Buzdokuz, Akatalpa gibi yerlerde görüyoruz adını. Ben de şiirini bu dergilerden tanıdım, sevdim; şairin edinebildiğim birkaç kitabını edindim. O gündür, sessiz sedasız ilerleyen ve dil ustalarım arasında değerlendirdiğim Erkan’ın sıkı takipçilerindenim. Kendisiyle fiziksel olarak hiç karşılaşmadık, olsun. “Hicivat” (Karayazı, 26) şiirini yazabilmiş olması bile dostluğa, seviye yeterli. Böyle bir takipçi için de takip edilenin toplu şiirlerini okuyabilmek elbette büyük bir zevktir.

“Sırası Gelen Dünyayı Yesin”, şairin şimdiye kadar yayımladığı altı şiir kitabının beşinin (Bende Hüzün Şeker Nasıl Öyle, Diltozu, Anlayan Anladı, Eğri Oturan, Ötesi Berisi) toplamı. 1995’te yayımladığı “Beni Nereye Sakladın” bu toplama alınmamış. Kitaplar, son yayım sırasından geriye doğru dizilmiş. Tercih meselesidir. Bense değinilerime, toplamı dikkate alarak tersten başlayacağım. Toplamda olmayan “Beni Nereye Sakladın” hakkındaysa şairin kitabı belki “yok saydığı” düşüncesiyle konuşmayacağım.

 

Bende Hüzün Şeker Nasıl Öyle (2004)

 

Lirik denir mi? Denebilir. Diyebilmek için de kitabın ilk baskısına bakmak gerekir. Öyle ki karşılaştırıldığında çoğu şiirin bu toplama alınmadığı rahatlıkla görülür. Sonraki dönem şiir anlayışına uymayacağından şairin bu “lirik” diyebileceğimiz şiirlerini çıkarmasını, o şiirleri öldürmüş olarak algılamamak gerekir, diye düşünüyorum. Yoksa cıvık bir lirizm bulunmuyor atılanlarda. En azından “Kopça-I”i okuyan ne demek istediğimi anlayacaktır.

Etkilenim mi demeliyim ya da çoğulun atmosferinden kaynaklı, düzen isyanını haykırarak söyleme durumu var bu kitapta. Duyulan geçmiş anlatılarından yararlanmanın yanında (Nemrut’un doğduğu geceye “o gün bu gündür/şeytan tanrıya küsmez” demek) yakın tarih de (6 Mayıs sabahını hatırlatan “deniz deniz deniz/ /halkın acısıyla/gezmiş/o derviş bizimdir”) kitapta beraber. Dönemin çoğu eserinde rast geldiğimiz bir durum ama bu haykırış, nesnel tarih kitabı diliyle değil de uzak akraba olabilecek sözcüklerle işlenerek verilmiş. “Çıt” şiirinden örneklersek “baktım çıt çıt şehvet;/recm ile asa ile makas ile/insan derisinden muska kılıfı/dikiyor tasma” bölümündeki dil işçiliği, slogandan ve duygusal söylemden hayli uzak. Aynı şey “Yelpazelik” ve “Avantalar Kokuşur Bir Gün” şiirlerindeki dizeler için de geçerli: “size zıkkım olsun bayım/size zıkkım,//yakılanların süt tarihi”, “on bin yıldır/midemizde kanlı menzil metropoller”. Bir de bazı dizeleri okuduktan sonra insan ister istemez “Acaba Osman Erkan, Sunay Akın’ı çok mu beğendi?” diyebiliyor. “Antik acılar-antika acılar” kullanımı ya da Deniz’in kaç su “gezmiş” oluşu… Yanılıyor olabilirim; niteleme sıfatlarını istediği gibi kullanmak herkesin hakkı.

“Bende Hüzün Şeker Nasıl Öyle”; eksikleriyle, fazlalıklarıyla ama daha çok Erkan şiirinin sonraki yolunu nasıl açabileceğini göstermesiyle bende “gözden kaçmış bir ilk kitap” izlenimi uyandırdı, ilk olmasa da. Hak ettiğini aldı mı? Henüz değil. Kitabın en beğendiğim şiiri olan “Lavantin”den mısralar paylaşarak bu “henüz”ü daraltmak isterim: “yine koynumda saklı söz/yine kızılkök yaram lodos/yine zulamdaki kekeme kuşu vurdular/yine tektek dağı mosmor lavantin//gel gör ki lavantin gel gör,/bu dil kıran, bu çekirge kuşu kavgalar,/ülkem gibi şair yakan bulunmazmış”.

 

Diltozu (2009)

 

Misbah Hicri, Karayazı’da Erkan’ın “Diltozu” kitabından bahsederken “Sözcüklerin dünyasına girerek onlara anlam veriyor, ses katıyor, (onları) renklendiriyor. Bir nevi gizemli hal verirken bizleri deyimler sözlüğüne, tarihin, mitolojinin sırrına mecbur eden bir hal içine koymaktadır,” diyor. Katılarak artırıyorum. Diltozu, Erkan’ın “artık böyle” dediği kitap. Öncekinde açılan deney yolu bunda iyice asfaltlanmış. Bir de dikkatimi şairin yeni sözcükler türetmeye (“Ece Ayhanvarî” diyorum ben bu şekle ve demem çokça hoşuma gidiyor) çalışması çekti. Öyle çok sözcük var ki bazılarını paylaşmak istedim: kuluçku, tanrıgen, uğuldayadurluk, gebelek, böğürtmen. Rastgele türetme de değil bunlar, dizeye kilit taşı gibi oturmuş sözcükler.

İyice politikleşiyor Erkan, herkesin anlayacağı türden yapmıyor ama bunu: “bildik kontür erile şehvetle ur tasından hoşt içen ırkçı”, “dinozorlar milyon yıl önce neslini tüketti de/dinozorlar giyotinle sünnetten kurtuldu/hamdolsun/bütün peygamberler sünnetsiz öldü”, “hayatımda hiç rozet takmadım/erken ölen şairin fotoğrafı dışında”.

Şiirde “ses” üzerine çok çalıştım ve çalışmaya da devam ediyorum. Özellikle, dizelerde kullanılan sessizler üzerinde yaptığım değerlendirmeler (ne kadar bilimsel olduğu tartışılır) sonucunda güçlü şairlerin dizedeki sözcükleri nereden alta indireceğini gayet iyi kavradığını fark ettim. Bu farkındalığı ilk olarak Seyhan Erözçelik’in “Kır Ağı” kitabında kazandım. Beni şiire başlatan kitaptır, desem yeridir. O kitaptaki akışkan sessizlerle sert sessizlerin belli bir sistemle kullanımı beni “fonetik-semantik-sentaks” alanında çalışmaya teşvik etmiştir. Dilin sınırlarını zorlayarak şiirini kuran şairlerden biri olacağını da Osman Erkan, “Diltozu”nda iki şiirle hissettirmiş. Özellikle “Saklanma Testi” adlı şiir, bahsetmeye çalıştığım sisteme çok iyi bir örnek: “çividen…/gagalık;//takıdak/takıdak/takıdak//bir ağaçtan bir ağaca/telgraf çeken ağaçkakan.”. Diğer örneğimse “Kelp ve Dürteç” şiiri: “biz kendimizden ölünmüyoruz bize/biz kendimizden -biz’i- dürter size/kendinizden biz bileyliyoruz/bize kendimizden -biz- sizeydik”.

Yeni bir itiraf: “Diltozu”ndan da “Kır Ağı” zevkini aldım. Almaya da devam edeceğim sanırım.

 

Anlayan Anladı (2013)

 

Kitabın yayımlandığı yıl, piyasadaki hemen her şiir kitabını topladığımı düşünüyordum; yanılmışım. Zaten böyle bir fiilin imkânsızlığını zamanla anladım. Gereksizliğini de. Hem maddî olarak zorlandığım hem de odamı “çöp” olarak tabir ettiğim formalarla doldurduğumda çıkan “Anlayan Anladı”, birkaç yıl sonra, dinginliğimde masama geldi. Yayınevi, kitabın biraz daha üzerinde durmuş olsaydı, biraz daha reklamı yapılsaydı eser o dönem için fark yaratır mıydı, bilemem. Şairin “çekingen” olarak hissettiğim duruşu da kitabın pek görülmemesine etki etmiştir belki.

Osman Erkan, bu kitabında iyice kapalı, daha da zor. Tam da benim istediğim gibi diyebilirim. Şu dizeler, görüşümde bir kere okunup geçilecek dizeler değil: “maşallah, Fen adam musa/nasılsınız/parafinli ra/nasılsınız hayvan/nasıl sınız, hamam otu, gücü beline 31,/maşallah soft beş akit lavaş ekmek,/nasılsınız imam tahtası”.

Bir de klasik bir söylem olacak belki ama Erkan, gerçekten iyi bir gözlemci. Benzetmeleri de insana bazen “hakikaten” dedirtebiliyor. Örneğin bana şu dizeler dedirtti: “asuman gider gelir geceleri/esnek damla esnek mızrap/güzel mi güzel bunların senin//asuman gider gelir geceleri/göğüslerinin peynirine yalvarıyor/asumanın çarşaf çarşaf damlaları”.

Dedim ya, daha da zor bir kitap bu. Adını tam almış. Anlayan anlamış, ben de anlamaya çalışmışım.

Eğri Oturan (2017)

 

Heterotopya’nın yayım hayatını noktalamasına herhalde yeryüzünde en çok üzülenlerden biriyimdir. Öyle kitaplar yayımladı ki çoğunu hâlâ koltuğumda taşıyabiliyorum. Olur da benzer çizgideki kitapları ileriki yıllarda bir yayınevi açıp Buzdokuz da yayımlayabilir. Temennim. “Eğri Oturan” da kapanan yayınevinin en zorlandığım ancak bol keyif aldığım kitaplarından biriydi. Hele ki hayatında “baba” figürü hep “keşke” kalanlar için “Ağzı Söven Kokuyor Cep” şiirini barındırması bile bu keyfe yetiyordu: “benim babam uçmaklık/barkodu bezgin, gevrek gevrek:/uzun 2000 içmekten/dol duyu bol, duygusal öksürmekten/sakıncalı renkleri bezdirip yanıltmaktan ki/günde iki övün niyet okuyucu cihaz kullanırdı”.

Metin Eloğlu’nun Garip’ten sıyrılıp kendini bulduğu kitabı bence “Türkiye’nin Adresi”dir. Öznel çıkarımlarımla isteyen herkesle tartışırım. Bu kitabını okuduktan sonra Eloğlu’nu ayrı yere koydum ve şairin adı her anıldığında meraklandım. “Eğri Oturan”da da bolca isim ve telmih barınıyor. Bu barınaklardan biri de Eloğlu için: “metinsel kalem seli,/azat eder çap sahi çizgi kavi/kimine unutulmazlık yakışır/kimine hiç kimselik./paydası düşer düşer metinden/metin’e/el oğlu sahipli;/kalır şiirin kucağında/bir eloğlu/ rehin…”. Açıkçası net bir çıkarımda bulunamadım bu dizelerden. Övdük mü yoksa yerdik mi? Sürekli alüvyal alan ve bakir kalan arkeolojik bir kazı alanı, çöküntüye benziyor bu kitap. Kazdıkça farklı dönemlere, farklı izlere rastlıyorum; çalışma hiç bitmiyor. Böyle olunca da her okuma seferimde daha dinç gidiyorum alana. Rap rap cemi, eylül on ikide sönen ülke, İstanbul’un 6-7 eylülü, gezi gömleği… Hepsini ince bir kum altına gizlemiş Erkan, kazacağı yeri bilene. Bilmek, demişken; kitabın en sevdiğim şiirinin adı da “Yıldızlar Her Şeyi Biliyor”. Oradan ilk bölüm de bence paylaşılmayı hak ediyor: “ben mars’tayken, serçe parmak bulvarında bir krater parçası;/beni sıcak, nazikçe karşılamış, Türkçeyi yeni söküyordu, ki/ilk cümlesi şöyleydi:/-seni teşekkür bulunduk, dedi.”.

“Ötesi Berisi”ne ayıp olmazsa “Eğri Oturan”ı, Osman Erkan şiirinin zirvesi olarak kabul etmek istiyorum.

 

Ötesi Berisi (2021)

 

Tanıtımları görünce eksiltmeye, sadeleşmeye gittiğini düşünmüştüm Erkan’ın. Paylaşılan dizeler beni böyle bir düşünceye yöneltmişti. “Eyvah,” dedim içimden, “yoksa Osman Erkan da Sina Akyol gibi hurma/hırkaya tamah etmeye çalışıp o derin labirentlerinden düz çöllere mi çıkacak?” Yanıldığımı, kitabı elime alıp “direnti” sözcüğünü görünce anladım. “Doğallık Turu” şiirindeki şu bölümü okuyan her Erkan takipçisi, yine net bir çizgide eserle karşılaştığını fark edecektir: “söyleyen nasıl da söylüyor/noktalı virgülün cümle otu/yarım starking elma kuralı/anlamda bir sessizlik lekesi/bu dünyayı ben/hayallerden gayrısını anlayamadım”.

Kızım Güneş’in doğumunu hastane koridorunda beklerken bitirdim kitabı. Tabii başımın bol bulutlu olduğunu kabul edince de tekrar okudum. İlk önce “en”imde başka bir şiir vardı ancak sonraya, toplama adını verenin altını daha çok çizdim. “en sevdiğim hayvan, insan” diye tekrarladım içimden. “kaba etle cıvıklaşır ininde.//kaba et iyidir://şarkı söyler astırılır/fikir söyler, yaktırılır/hak söyler, sömürülür//kaba et iyidir/devletle kaba et//(sırası gelen yesin)”.

Ben bu kitabı ayrı sevdim. Zamanla da apayrı seveceğim.

 

Bitirelim

 

Yazımın başında değindiğim tıkanma hâlinin gelişini fark edince daha da zorlamadan yazıyı bitirmek istedim. Dostum Mustafa Çavuşoğlu, bir sohbetimiz esnasında bu tür cins şairler için (“cins” kullanımı onda orijinallik olarak olumlu bir anlam taşıyor) unutamadığım tespitlerde bulunmuştu. Bizim anlamadığımız/anlayamadığımız edebiyatın kötü olması yanlıştır/gerekmez, doğrultusunda konuşmuştu. Anladıkça sevdiğim ve daha da merakla eserlerini beklediğim Osman Erkan hakkında diyeceklerim bu kadardır. Belki ileride kendimi kuramsal olarak geliştirir ve şairle ilgili derin analizlerde bulunabilirim. Şimdilik okur beğenimi sunmaya devam, diyelim.

 

***

 

 

Yazıda Adı Geçen Kitaplar:

ERKAN, Osman, Sırası Gelen Dünyayı Yesin, Kaos Çocuk Parkı Yayınları, 2022, Ankara.

ERKAN, Osman, Beni Nereye Sakladın, Hakan Ofset, 1995, Adana.

ELOĞLU, Metin, Türkiye’nin Adresi, Yeditepe Yayınları, 1965, İstanbul.

ÜSTÜBAL, Murat, İmge Kası, Nod Yayınları, 2022, İstanbul.

ERÖZÇELİK, Seyhan, Kır Ağı, Remzi Kitabevi, 1991, İstanbul.

 

***

 

Yararlanılan Sanal Kaynaklar:

http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/osman-erkan

https://karayaziedebiyat.wordpress.com/katilimcilar/osman-erkan/hakkinda-yazilanlar/diltozu-ve-osman-erkan-siiri/

https://kaygusuzsiirvefikirdergisi.wordpress.com/testimonial/dupeduz-turk-siirinde-kelimelerin-irtifak-hakkina-sahip-bir-sair-osman-erkan-ve-siiri/

https://www.ekdergi.com/sarma-koton-13-30un-matematigi/

 

 

 

_____

 

 

NOT

“ELEŞTİREL KÜLTÜR (EK Dergi) sitesinin edebiyat editörü Erkan Karakiraz’ın seçtiği eserler, sitenin edebiyat bölümü Litera’da yayımlanıyor. Matbu ya da dijital herhangi bir ortamda yayımlanmamış öykü ve şiirlerinizi, literaoykusiir@gmail.com e-posta adresine gönderebilirsiniz.”

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl