Ana Sayfa Dosya Cyberpunk Kurguya Giriş

Cyberpunk Kurguya Giriş

Cyberpunk Kurguya Giriş

Cyberpunk 1980’lerin başında edebiyat, müzik, sinema, çizgi roman ve bilgisayar oyunlarında kendini göstermiş bilimkurgu sanatının bir alt türüdür. Gerek edebi çalışmaları gerekse de kuramvari yazılarıyla akımın önde gelen figürlerinden olan Bruce Syetling cyberpunk’ı bilimkurgunun sokağa inmiş hali olarak özetlemiştir.

Cyberpunk ile bilimkurgu ve yaşama döndüyse, peki öncesinde neredeydi?

Bilimkurgu; post-apokaliptik senaryolarda yıkım sonrası hayatta kalma uğraşında, 1977’de Star Wars filmi ile yine alevlenen uzay operalarında, hard science fiction olarak adlandırılan türün ağır bilimsel detaylarında kaybolmuştu.

Katı mühendis bilimselliği, uzak gezegen ve geleceklerde süren maceralar ve kıyamet sonrası temaları 1970’lerin sonlarına geldiklerinde genç bilimkurgu fanlarını artık kesmiyordu. Tekrar eden, kalıplaşmış temalardan sıkılmışlardı, iş başa düşüyordu. Onlar Nazım o güzel şiirinde dediği gibi “şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyor”lardı. Ard arda fanzinler çıkardılar, kendileri gibi düşünenlerle bilimkurgu grupları kurdular, dağınıkta olsa örgütlendiler.

Bu gençler punk, post-punk, new wave ve endüstriyel müzik dinleyen scene’lerden geliyorlardı ve punk’ın “kendin yap/D.İ.Y” etiği ile büyümüş veletlerdi. Hâkim söyleme karşı manifestosal bir karşı çıkış geliştirdilerse belli yazınsal ve düşünsel kökler ile bağlar kurdular. Geniş bir esin sahaları oldu: J.G. Ballard, William S. Burroughs, Timothy Leary, Yargıç Dred’in yaratıcısı John Wagner, bilgisayar korsanları, pop sanat, sibernetik üzerine çalışmış bilim adamları, Jean Baudrillard…

Refet Arslan

Onlar televizyonun, radyonun, atom bombasının değil; kişisel bilgisayarlarının ve konsol oyunlarının içinde büyümüş bir kuşaktılar. Cyberpunk’ın en önemli yazarı William Gibson” sokak, nesneler için kendi kullanım alanlarını bulur” demişti. Cyberpunk’lar da yüksek teknoloji ve kaotik kent hayatının iç içe geçtiği Vancouver, Seattle, Tokyo gibi kentlerde ard arda pörtlediler.

Terim ilk yazar Bruce Bethke’nin öyküsünde geçti ve bilimkurgu editörü Gardner Dozois tarafından yaygınlaştırıldı. Akımın en önemli manifestosu sayılan William Gibson’un romanı Neuromancer 1984 yılında yayınlandı, artık mevzu totaliter devler ve atomize olmuş birey değildi; kurallar yeniden yazılıyordu. Yeni Romantikler genelde plastik bir synthesizer kullanımını merkeze alan ve entelektüel kökler arayan bir çeşit punk sonrası müzik ve moda oluşumuydu. Duran Duran, Simple Minds ve Eurythmics bu kuşağın önde gelen müzisyenleri olmuşlardı. Punk sonrası glam rock androjen görünümüne ve romantizm akımına bağlanıyorlardı. Öncülleri olarak yıldız adam David Bowie vardı.

Neuromancer; gelişkin teknoloji, çürümüş kent, yapay zeka, küresel mafya hakimiyeti, varoluşçuları anımsatan melankolik karakterler, insan ve makine arasında geçişkenlikler, dev şirketlerin av sahasında yedek parçaya dönen insan gibi türün abc’si olacak temalar bu romanda belirginleşiyordu. Sinema alanında işaret fişeği iki yıl önce Ridley Scott’ın Blade Runner filmiyle yakılmıştı. Film Amerikalı usta bilimurgu yazarı Philip K. Dick “Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi” romanından biraz serbestçe uyarlanmıştı.

P.K. Dick; başta Ubik, Karanlığı Taramak, Çığırından Çıkan Zaman gibi yapıtlarıyla öncül cyberpunk imgeler yaratmış olsa bile 1974 yılında geçirdiği mistik deneyim sonucu teolojiye yönelmesiyle genç bilimkurgu kitlesine biraz yabancılaşmıştı. Ama film genç cyberpunk kuşağının hayalindeki dünyanın ilk görsel tezahürü şeklindeydi. Epik görselliği, yüksek kalite sanat yönetimi ve Vangelis’in başarılı film müziğiyle unutulmazlar arasına giriyordu. İnsandan daha insan ve insanın insanlığını sorgulatan replikant’lar cyberpunk kuşağının ufkunu genişletti.

P. K. Dick bilimkurgudaki geleneksel eğilimlere baş kaldıran “new wave/yeni dalga” bilimkurgu ekolünün önde gelen Amerikan yazarlarındandı. Fakat new wave İngiliz icadıydı, New Wolds adlı bilimkurgu dergisinin etrafında toplanmış yazarlar tarafından yaratılmıştı. Derginin editörü Moorcock 1963’te şöyle yazmıştı: “Birçok bilim kurguda eksik olan şeylere hızlıca bir göz atalım. Kısaca bunlar genel olarak özlediğim niteliklerden bazıları- tutku, incelik, ironi, özgün karakterizasyon, özgünlük ve iyi bir üslup, insani olaylara katılım duygusu, renk, yoğunluk, derinlik ve genel olarak yazarın gerçek duygusu” demişti. Bilimkurguya hâkim olan teknoloji fetişizmi ve uzak gezegenlerde maceralar arayan kurgulara karşıydı. Moorcock yanında Brian Aldiss, J.G. Ballard ve Amerikalı yazar Thomas Disch’i almıştı. Deneysel ve avangard metinlere öncelik veriliyordu ve 60’lar özgür ortamı, Vietnam Savaşı, uyuşturucular, teknolojinin evlere inmesi, cinsellik öne çıkan konular arasındaydı. Aldiss bilimkurguya rock’n roll ritmini kazandırmaktan bahsediyordu. Bu gitar tonu 70’lerde punk’a evrilecekti.

Cyberpunk’lar için en büyüleyici ve ilham kaynağı yazar J.G. Ballard idi. Gibson onun gibi tek cümle yazmak için günlerce uğraştığından bahseder. Sterling ise aramızda kim daha Ballardvari diye yarışıyorduk diye bu esinlenmenin altını çizer. Ballard bir düşünür, bir sanatçı ve şairdi. Bilimkurgu ile sürrealizm arasındaki özgün sentezinden içuzay, şimdiki gelecek gibi kavramlar türetmişti. Üslupçu bir yazardı ve özellikle kısa hikayeleri olağanüstüydü. Ballard’ın önce fasiküller olarak sunulup, 1970 ‘de kitaplaşan Vahşet Sergisi kitabı punk’ların aradığı sihirli şok imgesini vaat ediyordu.

Ballard yanında cyberpunk kuşağını etkisi altına alan diğer bir İngiliz yazar ise John Brunner’dı. İlk başlarda uzay operası olarak başlayan kariyeri 1968 yılında bam başka bir yöne evrildi. William S.Buroughs’un cut-up kolaj tekniği, Dos Passos etkisinde deneysel yazım tekniklerini deneyerek kendine has bir tarz yarattı. Stand on Zanzibar, The Jadded Orbit, Koyunlar Hep Yukarı Bakar bu dönemin eserleriydi. Yazarın 1975 tarihli romanı Şok Dalgası Süvarisi ise cyberpunk’ların büyük ilham kaynaklarından biri oldu. Bu romanda kullandığı worm/solucan terimi bilgisayar literatürüne girdi ve ayrıca hacker’ları ilk tasvir edenlerdi.

Yeni Dalga bilimkurgu Amerika da özellikle Harlan Ellison’un editörlüğü yaptığı Dangerous Visions (1967) antolojisi ile fark yaratmıştı. Bu antolojideki otuz üç öykü, Ursula LK. Le Guin’den Philip K. Dick’e dönemin bir çeşit ruhu özetleniyordu. Le Guin ilerleyen yıllarda bu antolojinin kıyameti kader gibi gören, karamsar ruh halini eleştirecekti. Antoloji de Amerikalı yazarların içinde bir de J.G. Ballard öyküsü bulunuyordu.

Yeni Dalga, savaş sonrası kuşağın umutlarını, çekincelerini, korkularını ve umutları somutlaştırıyordu. Fakat 70’lere geldiğinde zaman değişmişti; kimse babası gibi giyinmek istemiyor, onun dinlediği müziklerden uzak duruyordu. 70’ler ekonomik kriz, 68 yenilgisi, Vietnam savaşının son bulması, kompüterlerin hayata girme sürecinin başlangıcı, yeniden körüklenen soğuk savaş atmosferiyle ilerliyordu. Döneme damgasını vuran nihilizmdi. Fakat bu sefer gençler varoluşçular gibi acı çekmek eğlenmek istiyorlardı. Hatta isyanı bir eğlenceye dönüştürmek. Bu noktada punk hareketi sitüasyonist devrimcilerin bazı tavırlarını ödünç aldı.

Sex Pistols’un Tanrı kraliçeyi Korusun çığlığı yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyordu. Ve peşi sıra kalabalık kentlerin varoşlarından cyberpunk’lar gelecekti.

Okuma Listesi:

Şok Dalgası Süvarisi/John Brunner- Metis Bilimkurgu

Vahşet Sergisi/JG Ballard -Ayrıntı Yayınları

Neuromancer/William Gibson -İthaki Yayınları

Ubik/P.K.Dick – Alfa Yayınları

Kobaylar Kampı/Thomas Disch -Metis Bilimkurgu

*

Dinleme List:

https://open.spotify.com/intl-tr/track/3GR5Qd34nif6bskCrhTZue?si=1fe1d74dc5d9468a

https://open.spotify.com/intl-tr/track/2uqAA02x8xKy5mWRJ0jxdW?si=7344bc8effe84878

https://open.spotify.com/intl-tr/track/1FL9DHDSED6lxNMDJUJQvB?si=592c8da755fc4337

https://open.spotify.com/intl-tr/track/0u9MptzAf4FOg6fTjABGlq?si=502635c4897147ae

https://open.spotify.com/intl-tr/track/21kyVDX1tgpZLpaw5jltT7?si=ccfb4fd59a964a7a

-Devam edecek-

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl