Ana Sayfa Kritik EFLATUN NURİ’NİN ANILARINI NE YAPMIŞSINIZ BÖYLE?

EFLATUN NURİ’NİN ANILARINI NE YAPMIŞSINIZ BÖYLE?

EFLATUN NURİ’NİN ANILARINI NE YAPMIŞSINIZ BÖYLE?

KARİKATÜRÜ OYA GİBİ İŞLEYEN ADAM

1968 güzüydü…

Orhan Müstecaplıoğlu’nun Laleli’deki atölyesine, ilk kez gördüğüm bir adam çıkageldi.

Ufak tefekti, bir ayağı aksıyordu, gözlerinden muziplik okunuyordu, gözlüğü burnunun üstüne gelen yerden kırılmıştı, (iğreti şekilde tutturduğu kırılan yerini yaptırmak için beni gözlükçüye gönderdi), çizgilerinden imzasını tanıdığım karikatürist Eflatun Nuri’ydi bu…

Orhan Müstecaplıoğlu ile gençlik arkadaşıymışlar.

Sarıldılar, öpüştüler Orhan Müs.’le; eskiden, yeniden konuştular, o mesleğine özgü esprilerden attı birkaç tane ortaya, gülüştük…

Kısa süren bir hoş beşten sonra; 1948’deki Akademi Yangını olayını hatırladılar. Karşılıklı, birbirlerine; “Sen de az hergele değilsindir ha!..” dediler.

Eflatun Nuri, İzmir’deymiş o sıralar.

Sonradan öğreneceğim; üç beş yıl içinde İzmir’i tüketince (İş ve insan ilişkilileri anlamında) İstanbul’a, bir o kadarlık sürede de burayı tüketince İzmir’e gidermiş.

O sıralar, İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği’nin çok faal olduğu dönemlerdi… Gün geçmiyordu ki bir eylem yapılmasın…

Derneğin “Ya İş, Ya Ekmek!” mitingine hazırlanıyorduk.

Sohbet edilip bir şeyler yenilip içildikten sonra, Orhan Müs., önüne bir tomar çeşitli ebatlarda kartonları yığarak; “Haydi çiz bakalım Eflatun!” dedi, “Bunlar mitingde döviz olarak taşınacak; işsizliği çiz, pahalılığı çiz, Süleyman Demirel’i çiz, Adalet Partisi iktidarını çiz…”

Çızarım (Eflatun Nuri, “çizmezdi”, “çızardı”) hem de keyifle…” dedi Eflatun Nuri…

Çizdi de… Miting ve yürüyüş boyunca basının en çok ilgi gösterdiği şey; Eflatun Nuri tarafından iktidarın yöneticilerinin, işsizliği ve pahalılığı yaratan odakların, güçlerin de karikatürize edilerek çizildiği dövizler oldu.

Nerden mi aklıma geldi şimdi Eflatun Nuri?..

Yayınlandığı sıra, Ağustos 2005’te, bir araya gelememiştik de, yayınevinin Cihangir’deki adresini verip almamı istemişti kitabını oradan. Gidip aldım. Okurken o kadar çok hatayla, yanlışla karşılaşmıştım ki, sayfalara derkenar ettikten sonra, bir gün bir vesileyle ele alırım diye bir kenara koymuştum kitabı.

Benim Adım Eflatun…”

Yeni taşındığım evde, geçen gün çalışma odamı düzenlerken elime geçiverdi: Benim Adım Eflatun (Cadde Yayınları, Ağustos 2005, 226 sayfa)

Giriş’te hemen daha İlhan Selçuk’un yazdığı “Sunu”nun ardından gelen; “Eflatun Nuri Erkoç” başlıklı yazıdaki şu cümleye bakar mısınız?

“Bir karikatüre istediği son biçimi ve anlamı verebilmek, o karikatürü yirmi için, (ben bold yaptım) o karikatürü yirmi kez yapmıştır.”

Şimdi ne anladınız bu cümleden? Eflatun Nuri yaptığı bir karikatüre istediği biçimi ve anlamı verebilmek için yirmi kez yeni baştan çizermiş…

Aynı yerde üçüncü paragrafın ilk satırının sonu da; “layık olud- ğu” diye devam ediyor…

Sayfa 25’te “Likörlü Çikolatalar” bölümünde; “1944 yıllarıydı” deniliyor. 1944 belli, bilinen bir yıl, niye yıllarıydı olsun ki… 1940’lı yıllar olabilirdi bilinmeseydi, 1944’lü yıllar denmez.

Sayfa 31’deki “Yazısız” bölümünü açıklamak için sayfa 32’nin altına (*)lı açıklama konmuş. “Minel Mihrab” deniyor Refik Halid Bey’in kitabı için. Refik Halid Bey’in bu isimde bir kitabı yok, ama “Minel Bab İlel Mihrab” adlı bir kitabı var. “Eşikten Mihraba Kadar” demeye geliyor, Mütareke Dönemi anılarını kapsıyor, Refik Halid Bey’in…

Sayfa 65’te: “Yanı başında Orhan Veli’den iri harflerle yazılmış Orhan Veli’den bir iki mısra vardı.”

Sayfa 105’te: Adnan Düvenci’nin “Demokrasi İzmir” gazetesine… diye gidiyor cümle. Oysa ki o gazetenin adı Demokrat İzmir.

Sayfa 106’da “alıcı artık yemeği kesti…” ne demek ki bu?

Sayfa 133’de Peyami Safa’nın resimaltındaki isim Server Bedii değil Server Bedi; Kemal Tahir’in resimaltındaki isim (M.F. İkinci) değil (F. M. İkinci) olacak.

Sayfa 137’de “Nurel Literer” değil “Nuvel Literer” olacak.

Sayfa 183’te; “1952 yıllarında (gene yıllarında!) meşhur Tan gazetesinin sahibi ile tarihi romanlarıyla ünlü Abdullah Kozanoğlu “Yeni Gazete” adında bir gazete çıkarıyorlardı.”

Doğru cümle şöyle olmalı değil miydi?

1952’de, meşhur “Tan” gazetesinin sahiplerinden Halil Lütfü Dördüncü ile tarihi romanlarıyla ünlü Abdullah Ziya Kozanoğlu “Yeni Gazete” adında yeni bir gazete çıkarıyorlardı…”

Bütün bunlardan sonra kitabın başına dönüp jeneriğine bakınca “Düzelti”de ne göreyim. İki nokta üst üsteden sonra şu isimler vardı: “Saygı Yağmurdereli-Seray Şahiner”

Ben bu iki isimde düzeltmen tanımadım hiç. Birinci isim 1970’lerde sendika uzmanı, 1990’ların başından itibaren de Beyoğlu’nda meyhanecilik yapan biriydi. Ötekisini ise öykü dünyasında adı geçen biri olarak hatırlıyorum.

Bir kitap baskıya hazırlanırken, bu kadar mı hafife alınır?

Düzeltmesi” hayatlarında hiçbir zaman düzeltme yapmamış insanlara mı yaptırılır?

Rahmetli Eflatun Ağabey, 1990’larda; 1940’lı yıllardan itibaren Babıâli’de karikatürist olarak geçirdiği zamanlardaki yazar, çizer, gazeteci dünyasının içinde tanıdığı insanlarla ilgili anılarını biraz kurgusal olarak Öküz, Yeni Harman gibi dergilerde parça parça yayımlamaya başlamıştı. Kimler yoktu ki bunların içinde? Aziz Nesin, İlhan Selçuk, Turhan Selçuk, Tonguç, Ferruh Doğan, Mıstık… Daha pek çok gazeteci ve yazar…

Hatta Orhan Müstecaplıoğlu’nu anlattığı bölümlerin içinde ben bile varım. 18-19 yaşlarımdaki halimle…

İşte dergilerdeki bu yazıları Cadde Yayınları bir araya getirip kitaplaştırmış ama, hiç de Eflatun Nuri’ye yakışır bir kitap çıkmamış ortaya.

Arka kapaktaki tanıtım yazısı bile; Vedat Özdemiroğlu’nun Çınar Yayınları’ndan 1997’de çıkan “Vedat Bey’in Görkemli Hayatı”ndan alıntı iki paragrafla sunuluyor okura… Bu tanıtım yazısı bile hiçbir şey anlatmıyor okura…

Karikatürü oya gibi işleyen bir adamdı Eflatun Nuri Ağabey… Onun anıları böyle mi sunulur okura?

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl